14.11.2024

Cinsiyet savaşının esir şehitleri: kadınlar

Kadına yönelik şiddetin artmasında şiddetin meşrulaştırılması etkili mi? Şiddet ile ilgili medyanın kullandığı dil nasıl olmalı? Yazarımız kadına yönelik şiddeti ve şiddetin medyadaki yansımasını istatistiksel veriler ışığında değerlendirdi.


Dünya üzerindeki canlıların ortak özelliklerinden biri o veya bu sebeple sürekli çekişme ve çatışma hâlinde olmalarıdır. Bu çatışmanın somut ve hasar verici sonuçlara neden olan türü ise “şiddet”tir.

Şiddetin, aklı ve bilgi edinme yetisi olan insanlarda içgüdü sonucu ortaya çıkması çok düşük olasılıkladır. Onun gün yüzüne çıkışında; toplumun yapısı, siyasetin çıkarları, inancın algılanış biçimleri ve psikoloji gibi pek çok faktör vardır. Ayrıca şiddet potansiyel açıdan varlık göstermez; sonradan öğrenilen ve özellikle bireysel ölçekte ilkel bir davranış türüdür.

19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlangıcında, devletlerin üstün gelme savaşlarının ardından ortaya çıkan sosyolojik tasarımların arasında, belki de en dikkat çekicisi insan hakları ve özgürlük arayışlarıydı. Bu hak arayışlarının arasında en çok ihmâl edileni ise şiddet ve kadına yönelik şiddetti. Son yüzyılda siyasî, sosyal, ekonomik ve kültürel açıdan yapılan çalışmalar konuyu tartışılır ve dikkat çekilir bir noktaya taşısa da bu hususta istenilen düzeyde çağdaşlaşma sağlanamamıştır. Aynı problem, belki kat kat fazlası Türkiye için de geçerlidir.

Türkiye’de şiddetten en çok nasibini alan kesimin kadınlar olduğu görülmektedir. “Kadına yönelik şiddet kadının elinden yaşama hakkının, onurunun, güvenliğinin, özgürlüğünün ve bedensel bütünlüğünün, sırf kadın olduğu için alınması durumudur” [1,2]. Bu tanımlamaya bir şerh düşmek gerekir. Kadının elinden alınan bu hakların onun sadece kadın olmasından kaynaklandığını düşünmek veya kavramı böyle açıklamak tam doğru değildir. Çünkü psikolojik açıdan değerlendirildiğinde şiddet uygulayan kişi, karşısındaki mağdurun cinsiyetinden çok kendi öfke kontrol probleminin dışa vurumu dolayısıyla şiddet uygulayabilir. Pek çok vakada mağdurun şiddet görmesi veya öldürülmesi sırf kadın olduğundan değildir. Saldırgan şiddet uygularken, aklında dövdüğü kişinin kadın olduğu fikri yoktur, sadece o anki haklılığı(!), suçunu örtbas etme çabası ve öfke patlaması vardır. Kadınlık olgusu burada yalnızca kadın bireyin kuvvetinin erkek bireyin gücünden genellikle düşük olmasından kaynaklanan, tamamen fiziksel bir durumdur. Buna karşılık, tanımlamada geçtiği gibi şiddete maruz kalan kadının, sadece cinsiyetinden dolayı şiddet gördüğü vakalar da azımsanmayacak boyuttadır. Bunlar genellikle bağnazca kodlanmış kültürel tabularla büyütülenlerin yetişme tarzlarından kaynaklanır.

Kadına yönelik fiziksel şiddet ve cinayetlerin tartışıldığı bu yazıda yapılan bu türden bir yorumlama, ilk bakışta konunun içeriğine aykırı gibi görünebilir. Türkiye’de, özellikle de son dönemlerdeki toplumsal ayrışmalar ayyuka çıkmıştır. Bu açıdan bakılınca, kadına yönelik şiddet hususunda sav olarak nitelenen kavramları daha derinden incelememiz gerekir. Çünkü kavramların bilinçsizce kullanımı, meselenin insan hakları boyutundan sapması sebep olabilir. Ayrıca biraz sonra bir örneğinden bahsedilecek belli ifade biçimleri veya tavırlar, şiddetin meşrulaştırılması açısından da değerlendirilmelidir.

Şiddetin meşrulaştırılması

Resmî olmayan bilgilere göre Türkiye’de 2016 yılında 328, 2017 yılında 409, 2018 yılında 440, 2019 yılında 474, 2020 yılında 300, 2021 yılının Ocak ayında ise 23 kadın öldürüldü [3]. 2008-2020 arasında geçen on iki yılda ise 3000’in üzerinde kadın cinayeti gerçekleşti [4]. Gerek STK’lar bazında gerekse sosyal ve siyasî açılardan gösterilen tüm çabalara karşın cinayetlerin azalmadan sürmesi, bu durumun arkasında başka bir sebep olduğu sorgulamasına yol açmaktadır. Bu, kadına yönelik şiddet ve hatta cinayetler toplumda meşruiyet mi kazandı sorusu ile başlatılabilir. Aslında muhatap, toplumu meydana getiren bireylerden ziyade, kurumsal boyutta milletin her ferdini öyle veya böyle etkileyen yönlendirme unsurları olmalıdır. Buna başta siyaset olmak üzere, yargı, STK’lar, dinî kurumlar ve en önemlilerinden biri olan medya dâhil edilebilir.

Yapılan çalışmalarda görülüyor ki kadın cinayetlerinin ve şiddetinin normalleştirilmesi hatta meşrulaştırılmasında medya bilinçli veya bilinçsizce rol oynamaktadır.  Öyle ki biz kadına yönelik şiddeti istismar, cinayet gibi temalarla ifade ederiz. Ancak günümüzde kitle iletişim araçlarının sunum ve söylemi yıllardır verilen mücadeleyi adeta “toplumsal ve cinsiyetçi bir savaşa [5, 6]” dönüştürmektedir.

Şiddet dediğimiz şeyi cennet-cehennem metaforundaki gibi katmanlara ayırıp bir piramitle gösterirsek –ki bu Dünya Sağlık Örgütü’nün 2014 yılında yaptığı Küresel Şiddet Araştırması’nda böyle gösterilmiştir–   en tepede şiddet sonucu karşılaşılan ölümler, altında tıbbî veya yasal destek alan mağdurlar, üçüncü katmanda nüfus temelli araştırmalarda tespit edilen şiddet yer alırken temelde, şiddet yaşadığını itiraf etmeyen sessiz grup bulunuyor [5,7].

Kitle iletişim araçları dediğimiz televizyon, dergi, sinema, gazete, sosyal medya ve diğer internet ortamlarında, hemen hemen sadece piramidin tepesinde gerçekleşen olaylar gündeme getiriliyor. Dahası bunu dile getiriş biçimlerinde de bir sıradanlaştırma politikası içinde oldukları gözleniyor.

Medya nasıl olmalıdır?

Medya denildiğinde genelde insanların aklına haber ve eğlence geliyor. Görsel medyanın ülke sınırlarına girişinden itibaren Türk insanına bombardıman halinde uygulanan sunum, bu iki başlık çerçevesinde yapıldı çünkü. Sonraları yayın yapan kanal sayısı arttıkça içerikler zenginleşmeye başlasa da yeterli olmadı.

İnsanın kolaya alışma hızı, alışılmışı terk etmede yaşadığı zorluk, düşünme, araştırma, sorgulama gibi yönlerini aktifleştirecek her yayının onun konfor alanını daraltması, tercihleri haber ve eğlence ile sınırlıyor. Oysa medyanın amaçları bununla sınırlanmamalı. Haber ve bilgi verme, toplumsallaştırma, eğitim, eğlendirme, kültürel değerlerin korunması, kamuoyu oluşturma, tanıtım gibi pek çok şeyi amaç edinmelidir.

Medya organlarının insanlara haber ve bilgi verme hususundaki en önemli işlevi, bunu tarafsızlık ilkesi çerçevesinde ama halkın haber alma özgürlüğüne müdahale etmeden yapmasıdır. Bunu yaparken diğer amaçlarından sapmamalıdır. Kamuoyu oluşturmada, halkın eğitilmesinde ve toplumsal gelişime katkıda büyük etkisini unutmadan hareket etmelidir. Nitekim hayatın pek çok alanına ait ulusal ve uluslararası bilgi ve haberler, insana medya araçları ile ulaşır. Ancak bu ulaşımda editöryal süreçler mevcuttur. Bu sayede medya aracılığıyla bilgilenirken aynı zamanda manipülasyona uğrarız. Tam bu noktada medyanın, özellikle kadın cinayetleri konusundaki tavrını sorgulamak gerekir.

Medya cephesinde kadına yönelik şiddet

Bir şiddet veya cinayet olayını haberleştirirken tercih edilen başlık, kullanılan görsel, metinlerdeki cinsiyetçi ifadeler, uygulanan şiddete gerekçe sunulması, katilin tasviri, kadının geçmişte yaşadığı şiddetlerin çetelesinin sunulması gibi içeriğe dair detayların anlatım biçimleri ve hatta yer yer cinayet kurbanı kadını suçlayıcı ifadeler ile çerçevelenen haber metinleri/sunumları gözlenmektedir. Örneğin; 5.12.2020 (İncelemek için tıklayınız.) tarihli “Kaçarak evlendiği 4 aylık eşinin boğazını kesti!” [8] veya 7.12.2020 (İncelemek için tıklayınız.) tarihli “İzmir’de koca vahşeti! Öldürdüğü eşini halıya sarıp gizlemeye çalıştı.”[9] gibi haberlerde katillerin ne yaptığının detayına ve kadınların aciz gösterilmesine tanık oluyoruz.

Medyanın esas kaygısının kâr elde etmek olduğunu biliyoruz. Buna bir de son zamanlarda internet kullanımının yaygınlaşmasıyla da bağlantılı olarak daha fazla tıklama alma isteğini ekleyebiliriz. Bunun yolunun da çarpıcı başlıklardan geçtiği düşünüldüğünde, kadın cinayetlerine ait haber başlıklarında etik kaygının sıfırlandığı görülüyor.

Bir çalışmada, konuyla ilgili içerik analizi uygulanmış ve 2018 yılına ait kadın cinayeti haberlerinin başlıkları incelendiğinde olaylara yönelik tanımlamalar şu grafikle gösterilmiştir [5]:

 

Haberde olay ifşa edilmiyor, videoyla da teşhir ediliyor. 4.01.2021 (İncelemek için tıklayınız.) tarihli “Kadın cinayeti bitmiyor: Eşini boğarak öldürdü!| Video”[10] şeklindeki haberler şiddetin normalleştirilmesi ve hatta meşrulaştırılması hususunda bilinçaltına oynar gibi çalışmakta. Öyle ki bazı haber sitelerinde kadın cinayetlerinin sadece “video” ara başlığı ile görüntülerinin verildiğine bile şahit olabilirsiniz (İncelemek için tıklayınız.).

Bununla birlikte cinayetlerin gerekçesi diye sunulan cümlelerde, özellikle kadının ayrılık isteğine vurgu görülüyor. Ancak erkek zihninde (genelleştirmeden) bunun nasıl şekilleneceği dikkate alınmıyor. Çağdaşlaşma arzusundaki toplumların sosyal açıdan olgunlaşmasında bu mutlaka aşılması gereken bir engeldir. Bu pek göz önünde hatta mevcut hâl körükleniyor 25.05.2018 (İncelemek için tıklayınız.)  tarihli haberde geçen “Beraber olalım’ teklifi reddedilince dehşet saçtı.” [11] ifadeleri buna örnektir.

Kadın cinayetlerinin meşrulaştırılıp normalleştirilmesi hususunda medyanın etkilerinden biri de takip edilen davalarda katillerin savunmalarının pişmanlık, üzüntü gibi duygusal formlarla sunulmasıdır. 10.10.2012 (İncelemek için tıklayınız.) tarihli ve 18.09.2018 (İncelemek için tıklayınız.) tarihli iki haberden ilgili kesitleri incelediğimizde durumu değerlendirmek kolaylaşacaktır.

Bir anlık sinirle yaptım. Eşimin adresi belli değildi. Kendi bana söylemese ben nereden bilebilirdim o durakta beklediğini. Cinayeti tasarlayarak işlemedim. Karımı o kadar çok seviyorum ki, gazetede resmini görünce alıp sakladım. Öldürmek istememiştim“[12]

Eşimle konuşmak için eve gittim. Bir olumsuzluk olursa kendimi koruyayım diye yanıma bıçak aldım. Apartmana girdiğimde karım karşıma çıktı. Karşıma çıktığında çantasından sprey çıkararak yüzüme doğru sıktı ve gözüm görmemeye başladı. Arkadan birilerinin geldiğini görerek telaşlandım ve bıçağımı çıkararak etrafa sallamaya başladım. Karımı öldürdüğüm için pişmanım. Kendimi savunamıyorum. Kafam üzerimde değil” [13]

Bütün bu örnekler ve daha fazlası incelendiğinde baştaki sorgulamanın doğrulandığı sonucuna varılabilir.

Medya düşmanı paraya mı çeviriyor?

Medyanın bir görevi de ülkenin sosyal problemlerini haberleştirmektir. Ancak bu aşamada yer alan kişi ve kurumların kullandığı dil ve üslup çok önemlidir. Haberci, kullandığı ifadelerin toplumda ne türden sonuçlar doğuracağını öngören bir haber anlayışına sahip olmalıdır. Bu sadece etik sorumluluk ilkesi değil, aynı zamanda bağlı olduğu ülkenin kültürel değerlerini koruma, çağdaş hassasiyetlerini geliştirme ve sosyal kazanımlarına katkı sağlama görevlerinin de gereğidir.

Gazete haberleri, genellikle resmi girişimlerle bilgi elde edilmesi zor vakalarda veya resmen kayda geçmemiş fakat gazetecinin bir şekilde öğrendiği olaylar hakkında çoğu zaman tek bilgi kaynağıdır [5]. Bu sebeple medyanın takınacağı tavır, söyleyeceği söz, pek çok açıdan ona sorumluluk yükler. Yaptığı haberciliğe özen göstermelidir. Aksi halde ya katilin elindeki bıçak ya da tecavüzcünün içindeki şehvet olur.

Her gün televizyonlarda, sosyal medyada habercilerin konuyla ilgili yaklaşımlarını, yüksek tondan konuşmalarını izlerken mağdur kadınlarımıza kıyamadıklarını gözlüyoruz. Yine de unutmamak lazım: İnsan kıyamam dediği her şeyi mahvetmekle ünlü bir varlıktır. Kıyamadıkları insanların düşmanlarını adeta paraya çevirmek için onları mahvetmeyi tercih ederler ve kadınlar, cinsiyet savaşının önce esirleri sonra da şehitleri olmakla ün salmış bir yazgıyı yaşarlar…

Kaynaklar:

[1] Erden, G. ve Akdur, S. (2018). Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet ve kadın cinayetleri. Klinik Psikoloji Dergisi, 2(3), 128-139.

[2] Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi. (2008). Kadın hakları el kitabı. 15 Temmuz 2015, http://www.ankarabarosu.org.tr/Siteler/19402010/Kitaplar/pdf/k/kadin2008.pdf

[3]  Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2016; 2017; 2018; 2019; 2020 ve Ocak 2021 verileri http://kadincinayetlerinidurduracagiz.net/kategori/veriler

[4] https://www.haberturk.com/2020-nin-kadin-cinayetleri-raporu-2924207

[5] Güneş, G. ve Yıldırım, B. (2019). Cinsiyet Temelli Bir Savaş: Kadın Cinayetlerinin Medyada Temsili Üzerine Bir Değerlendirme. Toplum ve Sosyal Hizmet, 30(3), 936-964.

[6] Jiwani, Y. ve Young, M. L. (2006). Missing and murdered women: Reproducing marginality in news discourse. Canadian Journal of Communication, 31(4), 895-917.

[7] Butchart, A. ve Mikton, C. (2014) Global status report on violence prevention. Switzerland: World Health Organization.

[8] https://www.cnnturk.com/video/turkiye/kacarak-evlendigi-4-aylik-esinin-bogazini-kesti-video

[9] https://www.milliyet.com.tr/gundem/izmirde-koca-vahseti-oldurdugu-esini-haliya-sarip-gizlemeye-calisti-6373177

[10] https://www.cnnturk.com/video/turkiye/kadin-cinayeti-bitmiyor-esini-bogarak-oldurdu-video

[11] https://www.sabah.com.tr/yasam/2018/05/25/beraber-olalim-teklifi-reddedilince-dehset-sacti

[12] https://www.haberturk.com/mersin-haberleri/63434677-kadin-cinayetine-muebbet-hapismersinde-bosandigi-esini-servis-bekledigi-sirada-sokak

[13] https://www.haberler.com/basma-fistanli-katil-kocaya-muebbet-4004649-haberi/

Yazar

Burçin Öner

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar