21.09.2024

Çin’in gizli stratejisi: 100 Yıllık Maraton – Nixon, Mao ve gizli ejderha

Ekonomisi ve teknolojisi gittikçe güçlenen bir ülke,çağdaş bilgi sistemlerine gittikçe daha bağımlı hâle gelir... ABD, dünyadaki bütün ülkelerden daha çok elektronik saldırıdan zarar görür.


ABD’nin kıdemli dış işleri memuru Michael Pillsbury’nin, Çin’in Batı’yı geçme ve dünyada bir “Çin Barışı” kurma yolundaki uzun vadeli stratejisini ve taktiklerini anlatan Yüz Yıllık Maraton kitabını anlatmaya devam ediyorum. Geçen bölümler daha çok Çin’in felsefe ve stratejisi hakkındaydı. Bu bölümde Savaşan Devletler stratejilerinin 20. ve 21. asırda pratiğe nasıl döküldüğünü göreceksiniz.

Ancak Çin Nixon’a gidebilirdi

“Kuzey’deki Wei’ye karşı doğudaki Wu ile ittifak kur.”
Üç Krallığın Romanı, MS 200
Başkan Mao’ya Not’da geçiyor, 1969

Tabi en başta, “komünist dünya”nın ikiye bölünmesi, Çin – SSCB ayrılığı var. Pilssbury’nin bu kopuşu anlatan bölümü, “Ancak Çin Nixon’a gidebilirdi” diye başlıyor. Herkes bu bölünmeyi ABD Başkanı Richard Nixon’un büyük ve başarılı stratejik hamlesi diye değerlendirir. Pillsbury hiç de o fikirde değil: Yaklaşmanın Nixon’un eseri olduğu bir efsanedir diyor yazar. Çin’e ilk yaklaşan Nixon değildir; aksine, Çin, Mao ile Nixon’a ilk yaklaşan taraftır.

Gerçekten Mao, 1970’ten itibaren, ABD’ye yönelik bir dizi “açılım” yapıyor. Amerikan gazeteci Edgar Snow’u Ekim 1970’te Tianenmen’deki geçit törenine davet ediyor ve yanında fotoğraf çektirip basına dağıttırıyor. Nixon’un da Çin’i ziyaretinden mutluluk duyacağını açıklıyor. ABD o sırada Vietnam’da savaşta. Mao, Vietnam’a Çin yardımını azaltıyor, Sovyet yardımlarının da Çin üzerinden ulaşmasına engel çıkarıyor.

ABD’de tereddüt var. Beyaz Saray danışmanları, Çin’e yaklaşıp yaklaşmamakta ortadan ikiye ayrılmış gibi. Pilssbury, yaklaşma taraftarı. O günlerde pek genç ve etkisi az fakat mesela, Birleşmiş Milletler’deki Çin ve Rus diplomatlardan topladığı bilgileri anlatıyor. Sonunda Nixon ve Dış İşleri Bakanı Kissinger, yaklaşımın yararına inanıyor ve 1971 Temmuz’unda Kissinger Çin’e tarihî gizli ziyaretini yapıyor. Ekim ayında ikinci bir ziyaret. Çin tarafında Başbakan Çu En-lay (Zhou Enlai) var.

Daha sonra yazılan hatırat ve dokümanlardan, Çin’in Beyaz Saray’daki tereddüt ve kanaat farklılığından haberdar olduğunu görüyoruz. ABD’ye verdikleri örtülü mesaj, “Biz zayıfız, Sovyetler’den çekiniyoruz. Bize yardım edin.” Çu En-lay, Kissinger’a altı maddelik bir konu listesi veriyor. Altıncı madde, SSCB. Kissinger, Çinlilerin Sovyet korkusunu gizlemeye çalıştıkları kanaatine varıyor ve Çu’ya, “Sovyetlerin eli Avrupa’da rahatlarsa, başka bölgelere odaklanırlar”, diyor. Başka bölgeler, tabiatıyla Çin.

Tarihin akışını değiştirebilecek tercüme kıvraklığı

Bu buluşmada, geçen küçücük bir kelime, Pillsbury’nin dikkatini çekiyor: ba. Bir dil sürçmesi diyebiliriz, Çu En-lay, Kissinger’a, Çin Dış İşleri’nden Büyükelçi Ji Zhaozhu’ya, “Amerika ba’dır” diyor. Bu kelimeyi daha sonra Mao ve halefi Deng Xiaoping de sık sık kullanacak. ABD memurları arasında Mandarin dilini bilen küçük- fakat çoğalan- bir grup var ve onlar, iki dil arasında tam bir çevirinin yapılamayacağını bilirler. Tercümanın bir seçim yapması gerekir. Kissinger’ın tercümanı, Çu’nun, “Amerika liderdir” dediğini söylüyor. Bu zararsız bir söz, hatta Soğuk Savaş şartlarında kompliman olarak anlaşılabilir. Fakat ba’nın Mandarince’de tam anlamı bu değildir. Pillsbury anlatıyor:

“Ba’nın, Çin’in Savaşan Devletler döneminde çok belirli bir anlamı vardır. Ba dünyaya askerî düzen veren ve rakiplerini yok etmek için güç kullanan kişidir. Sonunda ba da güç kullanılarak devrilir. Ba’nın daha doğru tercümesi ‘tiran’dır. Savaşan Devletler döneminde her biri diğerini hile ile yenip yok eden en az beş ba vardır. Acaba tercüme doğru yapılsaydı, Kissinger’a, Çin’in Amerikanları lider değil de acımasız tiran diye değerlendirdiği söylenseydi ABD’nin Çin politikası nasıl gelişirdi. Hâlâ bu hayatî yanlış tercümenin sonuçlarını düşünmek onlarla yaşamak zorundayız.

“Yıllar sonra Büyükelçi Ji Chaozhu ile konuşma ayrıcalığına mazhar oldum. Mao’nun Sağındaki Adam başlıklı, Çin Dış İşleri’nin ABD’ye açılmaya nasıl baktığını içeriden bakışla anlatan, ayrıntılı bir hatırat yayımlamıştı, fakat ba’yı Kissinger’a nasıl çevirdiğine hiç dokunmuyordu. Aramızda geçen konuşmada ona, “lider” diye çevirdiği kelimenin ba olup olmadığını sordum.

“Kissinger’a ba’nın anlamını söylediniz mi?

“Hayır.” dedi.

“Niçin?”

“Üzülürdü.”

Bu yazı dizisinin başında, “Kısıtsız Savaş-Bir Çin Masalı” bölümünde ba kelimesinin kullanılışına bakınız.

NATO’cu ve Yeşil Kuşakçı teorisyeni Mao

Nihayet Şubat 1972’de Başkan Nixon Çin’i ziyaret eder. Nixon, Beijing’te diğer Çin liderleriyle görüşürken Kissinger da Çin askerî ve dış işleri yetkililerine, Çin-Sovyet sınırındaki Sovyet kuvvetlerinin konuşlanma bilgilerini verir. Kissinger’ın verdiği bilgiler arasında nükleer hedeflerin koordinatları da vardır ve Çin Askerî Komisyon’u İkinci Başkanı Mareşal Ye Jianying, memnuniyetini, “ilişkilerimizi iyileştirme iradenizin bir göstergesi” sözleriyle ifade eder. Sovyet kara ve hava kuvvetlerine dair bilgiler de aynı oturumda Çin’e verildi. Beyaz Saray, bu alış-verişin kısa zamanda Moskova’ca öğrenileceğini düşünüyordu. Öyle de oldu. Mao da Nixon’a, “Sovyet piçini” halletme yolunda akıl veriyor, Washington’un müttefikleriyle daha yakın işbirliği yapmasını; Avrupa, Türkiye, İran, Pakistan ve Japonya’nın katılımı ile bir Sovyet karşıtı eksen kurmasını söylüyordu: Sovyet hegemonuna karşı klasik bir Savaşan Devletler kuşatma taktiği. Amerikanların anlamadığı, Çin’in bu yaklaşımının kalıcı bir siyasî tercih değil, iki Savaşan Devlet arasında o anda gereken bir işbirliği olduğuydu. Mao’nun 1972’deki hesapları ancak yirmi yıl sonra, hatıralar yayımlanınca ortaya çıktı.

Afganistan’da mücahitlere en büyük desteğin Çin yoluyla geldiğini, Türkiye- İran -Pakistan ve Afganistan’la kurulan “Yeşil Kuşak”ın teorisyeninin Mao oluşu ağzımızı açık bırakan bulgular.

ABD ve Çin Afganistan’da Sovyetler’e karşı

Kissinger, HKO’ya gizli yardım teklif ediyordu. Hem barışta hem de bir Sovyet saldırısında askerî malzeme vermeyi… Amerikanlar, Çin’in bazen ağırdan almasını anlamıyordu. Çin liderleri ise Kissinger’ın tavsiyelerinin, Çin’le Moskova arasında bir harp çıkarmaya yönelik olabileceğinden şüpheleniyordu. ABD heyetine, “kimse bizim ittifakımızı hissetmemeli” diyorlardı.

Reagan döneminde, Çin-ABD gizli askerî iş birliği inanılmaz düzeylere tırmandı. Sovyet karşıtı Afgan isyancılara, Khemer Rouge’a ve Angola’da Küba karşıtı güçlere askerî malzeme ve silah vermek için ABD ve Çin birlikte çalıştı.

O günlerde çalışmaların içindeki CIA ajanları, Kamboçya’da Vietnam’a, ve Afganistan’da Sovyetler’e karşı ABD-Çin işbirliğini iki ayrı hatıra kitabında anlatıyorlar. ABD, Afgan mücahitler için Çin’den 2 milyar dolarlık silah satın almış. Kissinger’in hatıratında da Angola’daki gizli işbirlikleri ayrıntılandırılıyor.

Kamboçya’daki programın başlamasından iki yıl sonra, 1984 yazında, Çin’in Afganistan’da Sovyetlere karşı yürüttüğü gizli operasyon, Kamboçya’dakinin elli katına çıkmıştı. Pillsbury Afganistan cephesi için Çin’e bir teklif yapar:

“Çinlilere, iki eylemin gereğinden fazla tahrik edici olup olmadığını sordum: Afgan isyancıları donatıp Sovyetler Birliği’nin içerilerinde komando sabotajları yapmaya teşvik edebilir miyiz? (Bu Soğuk Harp sırasında hiç yapılmamıştı.) İki, Afgan isyancılar bizden uzun menzilli suikast tüfeği, gece görüş gözlüğü ve Afganistan’da görevli yüksek Sovyet subaylarının yerlerini gösteren harita istiyorlardı. Bunları sağlayıp hedefli bir suikast programı başlatmalı mıydık?  Meslektaşlarım, Çinlilerin buraya bir çizgi çekip bu kadarı da olmaz, diyeceklerinden emindi. Fakat ben, kabul edeceklerini tahmin edecek kadar Çin tarihi biliyordum. İki soruma da olumlu cevap veren Beijing’in Sovyetler’i yıkmadaki acımasızlıkları, beni yine de şaşırtmıştı.”

Nihayet Reagan döneminde ABD; Çin’in, genetik mühendisliği, zeki robotlar, yapay zekâ, otomasyon, biyoteknoloji, süperbilgisayarlar, uzay teknolojisi ve insanlı uzay araçları konularında, toplam sekiz millî araştırma merkezi kurmasında yardımcı oldu.

Çin’den haber: Mr. White ve Ms. Green

Buraya kadar, ABD’nin Çin’e verdiği istihbarattan bahsettik. Günler geçtikçe ABD, Çin’den daha çok bilgi alma gereğini hissetmeye başladı. Gelen bilgiler mevcut kabulleri yıkıyor, gösterilenden bambaşka bir Çin resmi çiziyordu. Haziran 1989 Tiananmen katliamından yirmi yıl sonra, Colombia Üniversitesi’nden Andrew Nathan’ın eline geçen dokümanlar, Zhao’nun (Başbakan Çu En-Lay) şahinlere karşı gerçek reform için mücadele ettiğini ve kaybettiğini gösteriyor. ABD, o tarihte şahinlerin bu gücünün farkında değildi.

Çin’den bilgi alma konusunda Pillsbury, Mr. White ve Ms. Green dediği iki mülteciden bahsediyor. İsimler tabiî ki takma.

Mr. White’ın anlattıkları arasında, son yıllarda yaşanan ideolojik değişime inanmak zor. Gerçi Rusya’da da, Çin’de de komünist ihtilallerden sonra ilk yapılan işlerden biri, ülkelerin tarihini yeniden yazmaktı. Çin’de de “akademisyen” orduları, Çin’in geçmişindeki bütün gelişmeleri köylü ayaklanmalarına dayandıran yeni bir tarih yazdı. Fakat bugünkü böyle yalan tarihlerin kat kat ötesinde. ÇKP, geçmişi boyunca geleneklerden tamamen kopacaklarını anlatırken 180 derece döndü ve Çin tarihine sarıldı. Hükümetin ayakta kalması için yalnız enternasyonalizmden vazgeçmek değil, yalnız kültür ihtilalinden dönmek değil; komünizmi çöpe atan bir hiper milliyetçilik benimsendi. Kızıl Çin pratikte artık hiç de kırmızı değildi. Bütün bunlar inanılmaz gelişmelerdi.

Mr. White, Çin’in ABD hakkında aldığı bilgileri de anlatmış. Çin istihbaratı, Clinton yönetiminin Çin’e yaklaşım konusunda içerden ikiye bölündüğünü de biliyor. Amerikan hükümetinin içindeki Çin yanlısı grubun güçlenip kazanması için strateji geliştiriyor. Çin’e yardım ederseniz liberalleşir, kanaatinde olan bir grup ekonomi danışmanı (Robert Rubin, Laura Tyson ve Harvard’dan Lawrence Summers) ve ABD Millî Güvenlik Danışmanı Tony Lake ve yardımcısı Sandy Berger’i, Çin’i destekleyen grup diye tanımlıyorlar.

Bu da Savaşan Devletler döneminin 36 Stratejisi’nden “düşmanın danışmanlarını elde et” nasihatinin uygulaması[i].

Büyük şeytan Amerika

“Hiçbir şeyden bir şey yap” Otuz Altı Strateji

Çin’in ABD’ye karşı politikasının dönüm noktası, 1989 Tiananmen Meydanı protestoları ve hareketin ateş gücüyle bastırılmasıdır.

Bu noktaya kadar içerde iyi gösterilen ABD, birden şeytanlaştırılır. Tiananmen gösterilerinin arkasında Amerika’nın olduğu artık parti çizgisidir. ABD’nin liberal fikirleriyle zehirlenen gençler, ÇKP’ye ve Çin kültürüne cephe almakta, bu fikirler Çin liderliğini devirmek için manivela olarak kullanılmaktadır.

1989, Berlin Duvarı’nın da yıkıldığı yıldır. Çin’in, Rus komşusundan korkusu kalmamıştır. Dolayısıyla ABD’ye ihtiyacı da.

Çin’in mesaj polisi

“Ağacı yapma çiçeklerle süsle.” Otuz Altı Strateji

Çin’in, 1960’tan beri Batı’ya vermek istediği ve vermeyi başardığı görüntü, Yüz Yıllık Maraton’da, beş maddede özetleniyor. Şöyle:

  • Yakınlaşırsak Çin bizimle tam işbirliğine girecektir.
  • Çin, demokrasi yolunda ilerliyor.
  • Çin, narin bir çiçektir.
  • Çin, tıpkı bizim gibidir veya tıpkı bizim gibi olmak istiyor.
  • Çin’de şahinler zayıftır.

Pillsbury bunları “yanlış kabuller” diye sayıp kitapta tek tek ele alıyor.

Pillsbury, “Bu kabullerin yanlışlığına dair en güçlü işaret, 1999’da HKO’dan Qiao Liang ve Wang Xiangsui isimli iki albayın yayımladığı Kısıtsız Savaş kitabıydı” diyor. Bu kitabın anlatımını bu yazı dizisinin ilk bölümünde vermiştim. Birinci yazar, beş yıl sonra, bugünkü milletler arası siyasetin, Savaşan Devletler dönemine ne kadar benzediğini anlatan ve Çin’de en çok satanlar arasına giren bir kitap daha yayımladı.

Kısıtsız Savaş ABD’de yayımlandıktan sonra Çin’deki kitapçılardan toplatıldı. Kitabın dış dünyada unutturulması için yoğun bir kampanya başlatıldı. Fakat yazarlar hızla terfi ettiler. Şu anda bulundukları mevkileri birinci bölümde vermiştim.

General Spalding’in kitabından aktardığım, bu dizinin  “Çin’in Ateş Seddi” başlıklı bölümünde ayrıntısını verdiğim Çin İnternet propaganda faaliyetini, Pillsbury de ele alıyor. Başta mesajlaşma ile yürüyen propaganda, dışarıda, Çin hakkında yukarıda verdiğimiz beş izlenimi yaşatmak için, içeride de nasıl güçlenip kalkındıklarını, Çinlilerin nasıl mutlu olduklarını kendilerine anlatmak için kullanılıyor. Geçen ay Twitter’in blokladığı trol hesaplarda, Çin’in başı çektiğini hatırlayınız. (Türkiye, Çin’den sonra ikinciydi ve Rusya’nın önünde geliyordu.)

Pillsbury, Çin’den ABD’ye iltica eden yüksek devlet memurları ve istihbarat elemanlarından edinilen bilgileri de veriyor. Ms. Lee takma adıyla bilgilerini naklettiği biri, mesajlarla propaganda operasyonunun, yıllık 12 milyar dolarlık bütçesi bulunduğunu ve Politbüro Daimi Komitesi’nce bizzat yürütüldüğünü bildirmiş. Komite her hafta Beijing’te gizli bir odada toplanıp Çin gazetelerinin, televizyon programlarının ve Çin’dışında yayımlanan dergilerin ve Çin’in dâhili İnternetinin öne çıkaracağı haberleri hazırlıyor.

Çin’in 2000 yılına kadar bazı Amerikan siyasilerinin seçim kampanyalarına doğrudan bağış yaptığı da Ms. Lee’nin verdiği bilgiler arasında. ABD Senatosu, bu konuda soruşturma açılıp bu eylemi ifşa olununca doğrudan yardımdan vazgeçmiş. Bunun yerine Çin kaynaklı olumlu haberleri Washington’daki müttefiklerine iletme ve olumsuz haberleri Çin’in içinde, dışarı çıkamadan susturma yolunu seçmişler. İç basınlarında “eski ba”yı uyandıracak haberlerin yayımlanmaması için en üst seviyede alarm hâlindeler.

Çin’in duyulmasını arzu ettiği mesajları kamuoyuna yayanlar sadece politikacılar değil. ABD’deki Çin uzmanları da Beijing’in değerli propaganda vasıtaları. Pillsbury anlatıyor: “Biliyorum, çünkü bir zamanlar ben de Kızıl Takım’ın üyesiydim; bu isim daha icat edilmeden önce. Birbirimizi tanırdık. Toplasanız orta boy bir amfiyi ancak dolduracak sayıdaydık. Bu kadar az olunca da, tartışmalarımızı ve makalelerimizi izleyerek kimin Çin’e taraftar, kimin karşıtı olduğunu öğrenmek kolaydı. Çinli liderler şunu biliyordu, eğer bu akademisyenlerden yeterli sayıyı etkileyebilirlerse bu grubun görüşleri, Beijing’in yapıp ettiği, konusunda uzman arayan başka yazarlara, analistlere, siyaset tayin edicilere ve basına dağılacaktır. Çin’in elinde, Amerikan düşünce ve kanaat merkezlerine ulaşan çok yol vardır. Harvard’ın tarih bölümünden Ross Terrill süreci şöyle tasvir ediyor, ‘Çin’le iş veya başka ilişkilerden yararlanan Amerikanlarla, Amerikan müesseseleri arasında bir ortak yaşam (simbiyoz) oluşur. Çin’le çok iyi ilişkileri olan bir iş adamından para gelir. Çin konusunda inceleme yapmak için paraya ihtiyacı olan düşünce kuruluşunun, bunu reddetmesi kolay değildir.’ Siyaset bilimi çalışmalarında Beijing’in görüşlerini destekleyen think-tanklara ve üniversitelere, 20 Çin şirketi ciddî miktarlarda bağışlar yapmaya başladı.”

Yine Konfüçyüs Enstitüleri

Pillsbury burada, Çin’in Çin dışındaki üniversitelerde kurduğu Konfüçyüs Enstitüleri’ni anlatmaya başlıyor. Bu konuda, bu yazının Görünmez Savaş bölümünün ikinci kısmında epey bilgi vermiştim. Tekrar eden bilgileri atlıyorum.

Bu kitapta, öncekinde olmayan iki bilgi var. Yazar, Konfüçyüs Enstitüleri’nin üniversitelerden neler talep ettiğini bilmek zordur çünkü anlaşmaların çoğu ve toplantılar gizlilik içinde yürür diyor ve Nation’dan bir gazetecinin ele geçirdiği bir anlaşmanın gizlilik maddesini veriyor: “Taraflar bu anlaşmayı gizli evrak olarak algılayacak ve diğer taraftan yazılı onay almaksızın dokümanı açıklamayacak, kamuoyuyla paylaşmayacak ve diğer kişilerin ilan, paylaşım ve açıklamalarına izin vermeyecek veya diğer taraf hakkında öğrendiği bilgileri de saklayacaktır. Anlaşmanın şartlarında belirtilen görevleri yerine getirebilmek için açıklanmasında zaruret olan bilgiler bu şartın dışındadır.”

Yine Görünmez Savaş’ta, Konfüçyüs Enstitüsü Müdür Song Xinning hakkında, 2019’da, Brüksel’de patlayan bir casusluk hikâyesini nakletmiştim. Bu kitapta, bir İsveç hikâyesi anlatılıyor. Stokholm Üniversitesi’nden bir grup öğretim üyesi, üniversitelerinin Nordik Konfüçyüs Enstitüsü ile bağlarını kesmelerini talep etti. “Konfüçyüs Enstitüsü’nü, Çin’in Stokholm Sefareti siyasî gözetleme, kapalı propaganda ve Falungong[ii] gibi Çin’in hassas bulduğu konularda yapılacak araştırmayı engellemek için maşa olarak kullanıyor” iddiasındaydılar.

Şirketlere uyarı

Çin sansür faaliyetinde şirketlere karşı da zor kullanıyor. Çin’de Toyota, Apple, Nokia gibi Batılı şirketleri temsil eden Çin devlet kurumu, “Kaliteli Markalar Koruma Komitesi”, kendine üye şirketlere, 2006’da bir e-posta göndererek Çin’deki mensuplarının  Çin Ateş Seddini aşma ve şirketlerinin Çin dışındaki şubeleriyle iletişim teşebbüslerine son vermelerini, aksi takdirde polisin onları ziyaret edeceğini bildirdi.

Apple telefonundaki bir app (uygulama), Çin’i eleştiren bir televizyon istasyonuna ve bir kitapçıya bağlantı sağlıyor diye hükümetin ihtarıyla karşılaştı. Apple, China Mobile vasıtasıyla telefonlarını satmak arzusundaydı. Gerekeni yaptı. Fransız uydu şirketi Eutelstat, Çin aleyhtarı NTDTV’nin de taşıyıcılığını yapıyordu. Çin’in istasyonlarının da yayınına talip olunca uydu şirketinden, bu istasyonu atması talep edildi; 2005’te isteneni yaptı. Aynı istasyon her sabah ABD NASDAQ borsasından yayın yapıyordu. NASDAQ’ın Çin temsilcisi evinden alındı ve sorguya çekildi. Hemen ardından NTDTV’nin ABD’de NASDAQ binasına girişi yasaklandı.

Çince muhalif bir site, AB’nin desteklediği ve insan hakları ihlallerini haber yapan Boxun’un kurucusu Meicun Weng, “ABD’deki büyük şirketler Çin’e bulaşmak istemez; vakıfların bile Beijing’te büroları var“, diyor ve devam ediyor, “Çin, kimin kime para verdiğini izliyor.” Çin’in hoşuna gitmeyen yayınlara para verirseniz telefonunuz çalacaktır.

Çin, her türlü iletişimi kontrol etmek istiyor ve bunu başarıyor. Agence France-Presse, “Çin Komünist Partisi dünyanın en büyük sayısal imparatorluğunu yönetiyor” diyor. Çin Telekom, Çin Unicom ve Çin Mobile’ın hepsi devlet kontrolündedir. Devlet İnternet’te polislik yapabilmek için toplamına “Büyük Çin Ateş Seddi” denilen uygulamaları yürütüyor. Çin, vatandaşların iletişimini durdurur, şifreleme teşebbüslerine de engel olur. “Sosyal ağlarda, çet hizmetlerinde ve VoIP denilen İnternet tabanlı sesli/görüntülü konuşma programlarında, devlet gözetimi önceden programlanmış.” Yani We-Chat, Baidu gibi ürünleri kurduğunuz anda Çin’in izlemesine de otomatik izin veriyorsunuz.

Suikast gürzü

“Planlarınız gece gibi karanlık ve görünmez olsun ve harekete geçtiğiniz zaman yıldırım gibi düşsün.”
-Sun Tzu, Savaş Sanatı

Kitabın bu bölümü, yazarın kırmızı kuvvetleri, yani Çin tarafını oynadığı bir deniz harp oyunuyla başlıyor. Yer, ABD’nin Newport’da Deniz Harp Koleji. Oyunun Mavi Kuvvetler, ABD tarafında bizzat ABD Savunma Bakanı var. Hayalî oyun 2030’da geçiyor. Harita ve gemi maketleri bir odanın tabanını kaplıyor. Üç saatin sonunda diyor Pillsbury, “Harita, ABD şahının mat olduğu bir satranç tahtasına benziyordu.” Pentagon, izleyen yıllarda buna benzer yirmi oyun daha oynamış. Çin ne zaman konvansiyonel manevralarla çarpışsa yeniliyor, ne zaman Pillsbury’nin yönettiği “Suikast Gürzü” taktiğini kullansa kazanıyormuş.

Suikast gürzü veya topuzu, Çincesiyle shashoujian, birçok filmden tanıdığımız, üstünde dikenimsi çıkıntılar olan kısa saplı topuz. Kılıcı veya kafayı kırabiliyor. Çin’in, Ahdı Atik’in Davut ve Golyat hikâyesine benzer bir masalı var. Ahdı Atik’te Davut küçüktür ve devi sapanıyla yener. Çin masalında da kahraman kendinden çok güçlü rakibini suikast gürzüyle öldürür.

Kaba kuvvetçe üstün düşmana karşı akıllı silah ve akıllı taktik.

Pillsbury’a göre, Çin liderlerinin ABD’ye karşı derin, paranoya seviyesinde bir güvensizlik duyduğunu ve ülkelerini kuşatmaya niyetli olduğunu düşünüyorlar. Buna rağmen Çin’in ABD ile şuurlu olarak harbe girmeyi planladığının bir işareti yok. Gerçekten, yakın gelecekte askeri bir karşılaşma, Maraton stratejisinin sonu olur. 2,3 milyon silah altında personeliyle Halk Kurtuluş Ordusu, dünyanın en büyüğü, fakat Çin, ABD’nin klasik askerî kabiliyetine erişmek için bir yatırımı yapmıyor. Böyle bir faaliyetin, dünya başkentlerinde alarm zillerini çaldıracağını biliyor. Çin liderleri, caydırıcı imkânlarını ve klasik güçlerini usul usul inşa etme niyetindeler.

Yine “Kısıtsız Savaş”

Pillsbury burada, Amerika’nın çatışmayı sadece klasik askerî alanda değerlendirdiğini, halbuki Çin’in, Sun Tzu gibi çok eski Çin düşünürlerinin istihbarat, iktisat ve kanunları vurgulayan dolaylı yöntemlerini tercih ettiğini anlatıyor. Bu dizinin ilk iki bölümünde anlattığım “Kısıtsız Savaş”taki fikirlerin ilgili kısımlarını veriyor: “Harb meydanı hemen yanınızdadır ve düşman ağdadır. Ancak barut veya kan kokusu yok… Harb, askerlerin, askerî birliklerin ve askeri işlerin sınırlarını aşıyor ve git gide siyasilerin, bilim insanlarının ve hatta bankacıların uğraşı haline geliyor.” ABD’deki 11 Eylül saldırısından iki gün sonra Çin Komünist Partisi’nin bir gazetesi, Kısıtsız Savaş’ın iki yazarı, Qiao ve Wang’la röportaj yapmış. Röportajda, bu olayın Çin yararına olabileceğini ve saldırının başarısının, ABD’nin alışılmış dışındaki saldırılara karşı savunmasızlığını gösterdiğini söylüyorlar. .

ABD’nin uzağa güç iletme sistemleri, kıtalar arası balistik füzeler ve askerî üsler; havada yakıt verme kabiliyeti; nükleer silahlarla donatılmış bombardıman uçakları ve uzun menzilli asker sevk yeteneğidir. Çin, Sovyetler gibi Amerika’ya benzer güç iletme sistemlerinde yarışa kalkışmadı. Çünkü bu, Savaşan Devletler döneminin verdiği derslere zıt olur, hegemonu, yani ba’yı erken uyandırırdı. Çinli liderler, ABD’nin İkinci Dünya Harbi sırasında, Stalin’e yardımı nasıl kesip Soğuk Savaş’ı nasıl başlattığını iyi çalışmışlardı. Beijing bu konuda Moskova’yı izlemeyecek, Maraton’u sonlandırmayacaktı.

ABD tarafına iltica edenlerden en üst düzey Çin Dış İşleri yetkilisi Chen Youwei, Beijing’in karar alma sürecindeki hastalığı anlatıyor. Rakiplerinin hareketlerinden mümkün olabilecek en kötü senaryoyu çıkaran ideolojik bir fosilleşme, gerçekten kopuş halindeler. Çinliler, Amerikan harp stratejisinin merkezinde Çin’in bulunduğunu ve aşağıdakileri yapmayı düşündüğünü sanıyorlar.

▪ Amerika’nın harp planı, Çin’i kuşatmaktır.

▪ Amerika, Çin’in deniz kaynaklarının yağmalanmasını destekler.

▪ Amerika, Çin’in deniz nakliye hatlarını bloke edebilir.

▪ Amerika, Çin’in bölgelere bölünüp parçalanmasının peşindedir.

▪ Amerika, Çin’deki isyancılara yardım edebilir.

▪ Amerika, Çin içinde terörist eylemler, gösteriler ve iç harbi kışkırtır.

▪ ÇKP Merkezî Milletlerarası Liyezon Bölümü’ndeki bir araştırmacı, ABD hegemonunun tehdidinin, Çin içindeki ayrılıkçılar ve Falun Gong dinî hareketiyle aynı düzeyde olduğunu değerlendiriyor.

▪ Amerika’nın uçak gemileriyle hücum tehdidi mevcuttur.

Uluslararası ilişkilerde, bu vehametteki düşünceler, başlangıçta gerçek olmayan tehlikeleri gerçek hâle getiriyor. Çin’in istihbaratı da paranoya’ya yatkın. Kıdemli CIA analisti Robert Suettinger, Çin’in üst kademe karar mekanizmasının “örtülü, iletişimsiz, kimseye güvenmeyen, sert biçimde bürokratik ve lider neyi duymak istiyorsa onu ileten, stratejik düzeyde dogmatik” olduğunu söylüyor.

Çin’in suikast gürzünün bazı dikenleri şunlar olabilir:

ABD-Çin Ekonomi ve Güvenlik Araştırma Komisyonu’nda görev yapmış Larry Wortzel, “Çin hükümetinin ABD’ye karşı geniş çaplı bir siber casusluk kampanyasını yönettiği ve uyguladığı hakkında güçlü deliller var” diyor.

Resmî bir Halk Kurtuluş Ordusu gazetesi şöyle yazıyor: “Bazıları, bilişim çağında Pearl Harbor baskını gibi bir şeyin vuku bulamayacağını düşünebilir. Fakat düşmanın komuta, kontrol ve haberleşme gibi can alıcı bilgi sistemlerine yapılacak bir sürpriz saldırı, 21. asrın Pearl Harbor’ı olabilir. Bu saldırı, mesela elektromanyetik darbe[iii] silahları ile yapılabilir. ABD gibi çekirdek füzelerine ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip bir süper güç bile bunlardan etkilenmeyeceğini garanti edemez. ABD’nin kendisi, yüksek derecede bilgisayarlaşmış bir açık toplumun her yönden gelecek elektronik saldırılardan zarar göreceğini değerlendiriyor… Çünkü ABD ekonomisi, bankalardan telefon sistemlerine ve güç santrallerinden, çelik tesislerine kadar bilgisayar ağlarına dayanır… Ekonomisi ve teknolojisi gittikçe güçlenen bir ülke… Çağdaş bilgi sistemlerine gittikçe daha bağımlı hâle gelir… ABD, dünyadaki bütün ülkelerden daha çok elektronik saldırıdan zarar görür.

Çinliler, ABD’nin uzaydaki uydulara bağımlılığının da bir başka elektronik zafiyet olduğuna inanıyor.

 

[i] 36 Strateji, Sun Tzu’nun “Harb Sanatı” kitabı kadar eskilere giden, hatta bir kısmının sözlü gelenekten kaynaklandığı söylenen hile vecizeleridir. Toplu halde “Qi Kitabı”nın yedinci cildinde bulunur.

[ii] Falungong, Çin’de hükümetin şiddetle yasaklamasına rağmen geniş taraftar bulan bir tarikattır.

[iii] Kullanılan kelime, “pulse”dır. Bu nabız, atış vs anlamlara gelmekle beraber, burada kastedilen yüksek güçte bir elektromagnetik darbedir.

Yazar

İskender Öksüz

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar