Yükleniyor...
Metin Savaş’ın bu yazısı TDAV Dergisinde Nisan 2019’da yayımlanmış aynı başlıklı yazısının gözden geçirilmiş halidir.
Bu yazımıza And dağlarına uğrayarak başlıyoruz. İspanyol istilası öncesinin son büyük Amerika imparatorluğunu kurmuş olan İnkaların (1238-1532) hâkimiyeti aynı zamanda sağlam bir uygarlığı temsil ediyor. Türk Dünyası Tarih Kültür dergisinin Şubat 2019 sayısını kurcalarken Müjgan Ergil’in “Peru-Bolivya Gezisi İzlenimleri” ortak başlıklı yazı dizisine rast geldim. Rast gelince de yazı dizisinin devamını takip etmeye koyuldum. Müjgan Ergil’den öğrendiğime göre İnkaların yaklaşık 300 yıllık hâkimiyeti öncesinde buralarda pek çok etnik kültür bölgesel devletler (bizdeki beylikler) halinde bir arada varlıklarını sürdürüyormuş. İnkalar gelince bütün bu etnik kültürler ve bölgesel devletler İnka İmparatorluğunun çatısı altında birleşmişler. İnka hanedanlığının kurucu atası Manco Capac ve onun karısı Mama Ocllo imiş. Biz bunu Osman Gazi ile Malhun Hatun’un bir imparatorluğun temellerini atmasına benzetelim. İnka devleti diğer kültürleri yok etmeye çalışmamış. O zamanların şartlarında refah toplumu oluşturulmuş. Bilimsel yöntemleri izlemişler. Zeki ve kararlı bir hanedan imiş. Başkent konumundaki Cusco vadisinin merkeziyetçiliği etrafında sosyal, dinî, idari ve ekonomik hiyerarşi esas alınmış. Eğitime önem verilmiş. Etnik kültürleri yok etmek yerine ortak bir paydada sosyal dengenin yakalanması hedeflenmiş. Buradaki ortak payda bizim üst-kimlik dediğimiz şeyden başka nedir ki? Kahrolası İspanyollar gelmeseydi de İnka düzeni sürüp gitseydi, kaynaşma süreci sonucunda İnka İmparatorluğu toplumu daha da bütünleşerek bir nevi uluslaşmaya yönelecekti muhtemelen.
Peki ama Capac hanedanı yönetimindeki İnkalar söz konusu hâkimiyeti ve düzeni nasıl sağladılar? Rivayetlere göre zekâlarını olumlu ve olumsuz yönde kullanarak başarılı olmuşlar. Bilimsel yöntemlerin yanı sıra, pragmatist yöntemleri de kullanmışlar. Şöyle ki: Kurucu ata Manco Capac, Cusco vadisini ele geçirebilmek için oranın yerli halkına kendisini ve kardeşlerini güneş tanrısının çocukları olarak tanıtmış. Manco Capac, bu amaçla önce büyük bir çift altın levha hazırlatmış, sonra bu levhalardan birini göğsüne, diğer tekini sırtına asarak Cusco vadisini kuşbakışı görebilen Huanacauri tepesine tırmanmış. Şafak söktüğünde Manco Capac’ın üzerindeki altın levhalar vadiye yansıyan güneş ışıklarıyla göz kamaştırıcı parlaklığa erişmiş. Bu göz alıcı parlaklık Manco Capac’a esrarengiz (tanrısal) bir görünüm verdiği için yöre halkları kâh büyülenerek kâh korkuya kapılarak biat etmişler. Manco Capac savaşmaksızın ve direniş görmeksizin Cusco vadisine sahip olarak kendi hanedanını kurmuş; (Müjgan Ergil’in anlatımından özetledim).
Bu kuruluş efsanesi gerçek midir düzmece midir tam bilinmiyor. Kimilerine göre İnka kültürünün sonradan ürettiği bir efsaneymiş, kimilerine göreyse Capac hanedanının yöre halkları nezdindeki saygınlığını çürütmek isteyen İspanyolların uydurmasıymış. Müjgan Ergil bu efsaneyi anlatırken “İnka devleti hile ve desise ile mi kuruldu?” diye soruyor.
Biz bu tartışmaya girmeksizin efsanenin doğruluğunu varsayarsak herhalde bizlere ve pek çok çağdaş topluma yabancı gelmeyen bir kurguyla karşılaşmış oluyoruz. Kurgu veya kurnazlık diyelim. Manco Capac’ın kendisini ve ailesini güneş tanrısının çocukları sıfatıyla tanıtması din (inanç) sömürüsünün kökenidir. Huanacauri tepesine tüneyerek kendisine altın levhalar marifetiyle kutsallık atfetmesi neredeyse her devlet adamında gördüğümüz bir eğilimdir. Mısır firavunlarını hatırlıyoruz ister istemez. Beyaz Saray başkanlarından birinin Tanrı’dan buyruk aldığına yönelik söylemini de hatırlıyoruz. Bir milletvekilinin başbakanımıza dokunmak bile ibadettir gafını da hatırlıyoruz. Başkanların kendilerini kutsallaştırmaları tek başına yeterli olmuyor; biat etmeye hazır olanların o başkanları kutsallaştırma psikolojileri kurguyu besleyip tamamlıyor. Burada her iki tarafın da (yönetenlerin ve yönetilenlerin) ortaklığı vardır. Mircea Eliade buna kökenlerin sihirli saygınlığı diyor. Manco Capac’ın bizzat kendisi ya da kendisinden sonraki yöneticiler Capac hanedanına besbelli ki böyle bir tanrısal köken iliştirmişler. Otoritenin yerleşmesi için o çağlarda bunun gerekliliği inkâr edilemez ama günümüzün modern veya modernlik ötesi toplumlarında da durum pek farklı görünmüyor. Rusya Federasyonu başkanı seçimle tahta oturan bir çar değil midir? Ernst Cassirer ise “Devlet Efsanesi” adlı kitabında kahramana tapınma olgusundan söz etmektedir ki Cusco vadisi halklarının Manco Capac karşısındaki davranışları da budur.
Dahası da var; yine aynı efsaneye göre, kurnaz kurucu ata Manco Capac, güneş kültünün Cusco vadisi halkları üzerindeki etkisini öteden beri bilmekteymiş, yani o halkların zaaflarını çalışıp öğrenmiş. Kendisini güneşin oğlu olarak tanıtması bir sahtekârlık olsa da sonuçta akılcı bir politik manevradır. Eski Mısır kralları kendilerini firavunlaştırmasa idiler acaba Mısır halkı o krallara itibar edecekler miydi? Şimdinin güya eğitimli ve güya demokrat toplumlarının hurafeler karşısındaki tutumları ortadayken çok eski zamanlardaki Mısır ve İnka halklarını bağnazlıkla suçlayabilir miyiz? Böylesi bir suçlamayı işittiklerinde eski çağların toplumları bizlere dudak bükerek “Sizler bizimle uğraşmayı bırakın da kendinize bakın!” demezler mi? Dahası da var demiştik: Manco Capac ve ailesi Cusco vadisine göz koyduklarında, kendi hedeflerine (güneşin çocukları olmak iddiasıyla), bir diğer meşruiyet daha yüklüyorlar. Müjgan Ergil’in aktarımıyla söylersek, güneş kültü bilgisiyle harekete geçen Manco Capac “Beni ve karımı Cusco vadisine güneş gönderdi!” diyor. Beyaz Saray’daki başkanın Tanrı’dan veya İsa Mesih’ten aldığım buyruklarla hareket etmekteyim demesi gibi bir gözbağcılığa yelteniyor İnka hanedanının kurnaz kurucu atası. Ve şu masalı uydurarak Cusco vadisi halklarına yayıyor: “Güneş, biri kadın diğeri erkek olan iki çocuğunu barbar yerlilere uygar yaşamayı öğretmek için gönderdi.”
Nasıl; tanıdık geliyor mu bu söylem? Fazlasıyla aşinayız değil mi? Amerika Birleşik Devletleri ordusu Ortadoğu ülkelerini demokrasi götürüyorum diyerek talan etmiyor mu? İnka kralı da Amerikan başkanı da -sanki birbirlerine akıl vermekteymişler gibi- benzer söylemleri kullanıyorlar, demokrasi ve uygarlık götüreceğiz diyorlar. Gerçi İnka’nın Capac hanedanı pek fazla kan dökmüyor, refah toplumu oluşturmaya çalışıyor, muayyen bir akılcılıkla farklı kültürlere mensup irili ufaklı etnik grupları (ve beylikleri) kendi otoritesine bağlıyor. Yağmacılık yerine tarımı geliştiriyor, bugün bile Peru-Bolivya köylülerinin hâlâ kullandıkları sulama kanallarını mühendislik zekâsıyla inşa ediyor. Vakanüvisler ise Capac hanedanı tarafından yönetilen halkların durumlarından memnun olduklarını yazıyor. Beylikler eyaletlere dönüştürülerek merkeziyetçi yapıya sımsıkı bağlanıyorlar. Eric Hoffer “Değişim Sancısı” adlı kitabında diyor ki: “Hareket dediğimiz şey dengenin kaybolmasına gösterilen bir tepkidir. İnsanın dengesini bulmak için kollarını kaldırıp oynatmasıdır. Bir şahsı harekete geçirmek için dengesini bozmamız gerekir.” Eric Hoffer’dan öğreniyoruz ki, Napolyon bir mektubunda şöyle yazmış: “Hükmetme sanatı, temelde bir denge bozma sanatıdır.”
Manco Capac tam olarak böyle yapmıyor diyebiliriz. Handiyse tam tersine dengeyi koruyor. Güneş kültüne bağlı Cusco vadisi insanları merkeziyetçi bir hanedan karşısında dengelerini yitirerek isyan ve direniş hareketine yeltenebilirlerdi. Ne var ki kurnaz Manco Capac o insanlara dengeyi gösteriyor. Güneş kültü Cusco vadisi insanlarının kozmik ve haliyle toplumsal dengeleridir. Manco Capac kendisini ve ailesini güneşin çocukları olarak dayatarak kozmik dengeyi koruyup güçlendireceği vaadinde bulunmuş oluyor. İşte bu sarsılmaz inanç psikolojisi, yani güneş kültü nedeniyle akan sular durduğu için Manco Capac hiçbir direnişle karşılaşmıyor. İnanç sömürüsü yeni düzenin kolayca kurulmasını ve benimsenmesini sağlıyor. Bu yeni düzen Capac hanedanının egemenliğidir. Kesin inançlıların Manco Capac’ın işini kolaylaştırmasıdır.
Saddam dönemindeki Irak ordusu için dünyanın en güçlü ordularından biridir deniyordu ama Amerika liderliğindeki işgal ordusu Irak’ı kolayca teslim almıştı. Bunun sebepleri sonradan ifşa edildi. Birtakım tarikatlar Irak ordusu kurmay subaylarını kendilerine mürit edinmişlerdi, oysaki bu tarikatlar istihbarat servislerinin kurduğu yapılanmalardı. Kesin inançlılık söz konusu olduğunda Cusco vadisi de Irak havzası da havlu atıyor.