Bazen bir cümle ile sayfalarca yazarak anlatamayacağınız olguyu anlatabilirsiniz. Bu düşünceyle Ortadoğu hakkında çeşitli kaynaklardan ve yazdıklarımdan biriktirdiğim Ortadoğu’yu anlamamıza yardımcı olacak özlü tespit ve aforizmalar aşağıda verilmiştir. (Kısaca “özlü söz” ya da “özdeyiş” anlamındaki “aforizma”, TDK’na göre: Bir duygu ya da düşünceyi daha etkin hâle getirebilmek için kullanılan sözcükler ya da cümleler topluluğudur.)
Çeşitlilik ve Süreksizlik Ortadoğu kültürünün en belirgin özelliğidir. Hindistan ve Çin’de öğrenme, öğrendiğini belgelerle koruma geleneği vardır. Ama Ortadoğu’da her şey unutulur. Bilen, bildiğini yazı ile değil, sözle anlatır. Bilmeyen okuyarak değil, dinleyerek öğrenir ve unutur. (Bernard Lewis)
Ortadoğuluların dilleri ölmüştür. Helenleştirilmiştir, Romalılaştırılmıştır, Hıristiyanlaştırılmıştır, Müslümanlaştırılmıştır. Bu dört süreç de eski Ortadoğu kültür ve geleneklerini yok etmiştir. (B. Lewis)
Soğuk Savaş döneminde icat edilen Yeşil Kuşak yani Sovyetler Birliğini din ile çevreleme politikası, Ortadoğu’da siyasi-dinî referansları kuvvetlendirmiştir. (B. Lewis)
Batı’da para piyasada kazanılır ve iktidar satın almakta kullanılır. Ortadoğu’da iktidar ele geçirilir ve sonrasında para kazanılır. (B.Lewis)
Halklara din merkezli yaşama önerilir ama yöneticiler lüks içinde ve dünyevi yaşarlar.
Doğu aritmetiğinin kesin doğrular vermediğini herkes bilir. (Arnold Toynbee)
Yöneticiler kendi ülkelerini modernleştirmek yerine, modern ülkelerde hayatlarını yaşarlar, kendi halklarına da din pazarlarlar.
Liderler ve devletlerin dinî argümanları kullanarak siyaset yapmaları ve bunu, iktidarlarının meşruiyetini pekiştirmek için kullanmaları yaygındır.
İslam’da lüks yaşamı olumlu gösteren hadisler uydurulmuştur. Bir örnek; ”Allah bir kişiye servet verince onun üzerinde görünmesini ister” (B. Lewis)
İslamiyet’te ruhban sınıfı yoktur ama profesyonel din adamları ortaya çıkmıştır. “Sarık” onların sembolüdür. (B. Lewis)
İnsan zekasına üç şey tesir eder: iklim, hükümet ve din. Ortadoğu halklarının içinde bulunduğu durumun vahameti burada aranmalıdır. (Voltaire)
Burada kurumsal çözümler üretmek yerine, karizmatik liderler aranır.
Buradaki hiçbir olayın gerçek öznesi bölge ülkelerinden biri değildir.
Bu coğrafyada insanlar her şeye üzülürler ama hiçbir şeyle ilgilenmezler.
Üniversitelerle değil, camilerle gurur duyulur.
Ortadoğu’da Batı dilleri bilgisi çok azdır. On sekizinci yüzyıla kadar yalnızca bir tıbbi kitap Avrupa dillerinden Orta Doğu dillerine çevrilmiştir. O da frengi hastalığıyla ilgili bir kitaptır.
İslam dünyası yoksul, zayıf ve bilgisizdir. Bu coğrafyada petrole dayalı zenginlik, sağlıksız bir bağımlılığa yol açmıştır. (İ. Ortaylı)
Bu coğrafyada başarısızlığın nedenlerini araştırmak yerine bir “günah keçisi” bularak başkalarını suçlamak alışkanlığı yerleşmiştir.
Günümüzde bile Arapçada, “yurttaş” kelimesinin karşılığı bulunmaz. Yurttaşlık kavramının yokluğu, yurttaşlıkla ilgili temsilin de eksikliğini (Demokrasi eksikliğini) beraberinde getirmiştir.
Ortadoğu ülkelerindeki Antidemokratik rezaleti besleyen unsur halkların fakirliğidir. Ortadoğu toplumları “kırsal toplumlar” dır. Meşveret (İstişare) kurumları gelişmemiştir. Çünkü bunlar şehir kurumlarıdır. (İ. Ortaylı)
Bu coğrafyanın en büyük eksikliği “Özgürlük eksiğidir” ki; konuşma, araştırma, soru sorma, kötü yönetilmekten kurtulma, kadının erkek baskısından kurtulma ve vatandaşların despotluktan kurtulma özgürlüğü yoktur. (B. Lewis)
Bu coğrafyada teoride başka söylense de pratikte; kadın, köle, inanmayan insan ve çocuk aşağı görülmüştür. Çocuk büyür, köle azledilir, inanmayan insan ihtida edebilir (din değiştirebilir) ve kurtulur, ama kadının aşağılanması ömür boyu devam eder. Bu İslam toplumlarının en büyük açmazıdır. (B. Lewis)
Ortadoğu halkları vahşi ve savaşçıdır. Çatışma ve savaş onlara keyif verir. Savaşta ölen mutludur. Doğal ölüm küçümsenir. Dünyadan doğal ölümle ayrılanı korkaklıkla suçlayıp hakaret ederler.
Batıda hayat, her hamlesini oyuncunun seçtiği, öngörü ve ustalık sayesinde kazanılan bir oyun olan satranç oynar gibi yaşanır. Ortadoğu’da ise hayat, sonucunu zarların saptadığı bazen şans, bazen kader denilen tavla oynar gibi yaşanır.
Mezhebî ayrılıklar gayrimüslümlerle iş birliği yapacak kadar derindir. 1100’lerde Sünni Abbasi halifesi ile Kahire’deki Şii Fatımi halifesi birbirlerine karşı Kudüs’teki Hıristiyanlarla işbirliği yapmak istemişlerdir. (B. Lewis)
Ortadoğu’da sosyal üst sınıfların ve bir ölçüde de dinin toprağı işleyeni hor görmesi, tarımsal üretimdeki düşüşün önemli nedenidir. “Kazancın 9/10 u ticarettedir.” diye hadis vardır. Tarımı öven hadis yoktur. (Avrupa’da tarım ve hayvancılık entegredir, rasyonel ve verimlidir. Ortadoğu’da ise birbirine karşıttır, verimsizdir. Bu çatışma Habil-Kabil öyküsüne de yansır. Kabil –kötü kardeş- tarımla uğraşır, ve hayvancılıkla uğraşan –iyi kardeş- Habil’i öldürür. A.B.)
Mülkiyet mefhumu gelişmemiştir. Uzun dönemler toprak ya sultanın ya Allah’ındır. O nedenle tarım topraklarını iyileştirmek için hemen hiçbir tesis ve uygulama yapılmamıştır. Su ve rüzgâr erozyonu da tarımın verimsizleşmesine neden olmuştur.
Ortadoğu’nun iki teknolojik icadı mancınık ve değirmendir. Su gücü ilk defa bu coğrafyada kullanılmıştır.
Bu kurak coğrafyada suyun önemi hayatın her alanında kendini gösterir. İbn-i Kuteybe Cilt I sayfa 2’den bir tespit; “Bir ülkede şu beş şey yoksa orada durmayın: Güçlü yönetim, adil yargıç, sabit pazar, bilge hekim ve bir akarsu” (B.Lewis)
Ortadoğu ülkelerinde Tarım Devrimi (Yeşil devrim) de Sanayi Devrimi de yaşanmamıştır.
Su kanalı ve yol ağını geliştirmek düşünülmemiştir.
Petrol dışında maden, su ve kereste kıttır. Yer sofrası kereste kıtlığındandır. (İ. Ortaylı)
Türkler millî kimliklerini İslamiyet’e gömerek İranlıların ve Arapların asla yamadıkları bir şeyi yaptılar. İslamiyet öncesi Türk tarihindeki devletler, uygarlıklar, dinler ve edebiyat birkaç halk şiiri dışında unutulup gitmiştir. (B.Lewis)
Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra kendi kültür ve benliklerini İslam’ın içine gömmüşlerdir. (B. Lewis )
Müslümanlar sadece hürriyetlerini değil, hürriyetin mümkün kıldığı her şeyi kaybettiler.
Ortadoğu ile ilgili tezvirat (Yalan, arabozucu dedikodu) her dönemde alıcı bulur.
Ortadoğu müdahaleler için müthiş bir mıknatıstır. (Hinnebuch)
ABD desteğinin Ortadoğu’daki bir politikacı için “ölüm öpücüğü” anlamına geldiği söylenir. (B. Lewis )
ABD’nin bugüne kadar bölgede yürüttüğü hiçbir politikası onun “şımarık çocuğu” olan İsrail’in çıkarlarına aykırı olmamıştır.
Osmanlı gittiği her coğrafyada olduğu gibi buraları da ne sömürgeleştirebilmiş ve ne de vatanlaştırabilmiştir. Osmanlı buralarda ücretsiz tarla ve sokak bekçiliği yapmıştır. (F.R. Atay)
Çöl ve yarı-çölde “menfaat” ve “kuvvet”ten başka hiçbir kuvvet hüküm sürmez. (F.R. Atay)
Floransa ne kadar bizim değilse Kudüs de o kadar bizim değildi. (F.R. Atay)
Bu coğrafyada her şey Arapların veya başkalarının, yalnız jandarma bizim. O bile değil sadece esvabı (Üniforması) bizimdir. (F.R. Atay-Zeytin Dağı-1916 yılı)
Ortadoğu büyük güçlerin stratejik tutkularının uygulama alanıdır.
Sykes-Picot anlaşmasının mimarlarından İngiliz M. Sykes Ortadoğu için şunu söyler: “Büyük dostlarımıza (Fransızlara) ödeme yapmak için küçük dostlarınızı (Arapları) satmamız gerek.”
Doğu Akdeniz, günümüzde nasıl dünyanın en hareketli bölgesi ise, yüz yıl önce de insanların ötekinin duasını susturması için kendi tanrısına yakardığı bir coğrafya parçasıydı. (Amin Maalof)
Bu coğrafyada gerçekler akıl ile değil, acılar yaşanarak öğrenilir. (Amin Maalof)
“Bir ailenin çok iyi eğitim alıp, ülke (Lübnan) birincisi olarak, Paris’te tıp öğrenimi hakkı kazanan çocuğunun tımarhaneye tıkılması, öte yandan hırsızlıktan mahkûm olan hayırsız diğer oğullarının ise servet sahibi bir politikacı ve bakan olabilmesi örneğinde görüldüğü gibi, yüz yıllardır tüm emperyal güçlerin cirit attığı bu coğrafya, “iki kere ikinin dört etmediği” çelişkiler diyarıdır.” (Amin Maalof’un “Doğu’nun Limanları” romanı hakkında yazdığım bir makalenin Ortadoğu’ya ilişkin son değerlendirme cümlesi. -A.B.)