P.K.546- İDEALİST BİR NESLİN HİKAYESİ

Sizlere Milliyetçi camia için ayrı anlam ifade eden bir kitaptan söz edeceğim. “P.K. 546 İdealist Bir Neslin Hikayesi”. Kitabın yazarı, Mehmet Hayati Özkaya, Adana’ya sonradan yerleşmekle birlikte Adanalı olarak bilinen Özkaya ailesinin beş erkek kardeşinden en küçüğüdür. Özkaya’lar daha çok 12 Eylül öncesinin fırtınalı günlerinde Adana’da biri şehit, diğeri gazi olan iki kardeşleri ve eğitim […]


Paylaşın:

Sizlere Milliyetçi camia için ayrı anlam ifade eden bir kitaptan söz edeceğim. “P.K. 546 İdealist Bir Neslin Hikayesi”.

Kitabın yazarı, Mehmet Hayati Özkaya, Adana’ya sonradan yerleşmekle birlikte Adanalı olarak bilinen Özkaya ailesinin beş erkek kardeşinden en küçüğüdür. Özkaya’lar daha çok 12 Eylül öncesinin fırtınalı günlerinde Adana’da biri şehit, diğeri gazi olan iki kardeşleri ve eğitim camiasının yakından tanıdığı MEB eski müsteşar yardımcısı, Necdet Özkaya ile bilinirler. Halen Adana’da edebiyat öğretmeni olan yazarın bir de romanı vardır.

Kitaba konu edilen dönemde (1962-1980) Adana’da bulunmadım, ama 1965 Gaziantep lisesi mezunuyum. 1973-1982 yıllarında Kahramanmaraş’ta,1985-92 yıllarında Mersinde görev yaptığım için olaylara ve şahıslara aşinalığım vardır. Bu nedenle İlgi duyarak okuduğum kitap, duygulu ve vurgulu bir anlatıma, konuların ruhuna uygun özdeyişler ve şiirlerle süslenmiş akıcı bir üsluba sahip.

Ancak kitabın ne tür bir kitap olduğu konusunda edebiyatçı da olmadığım için tereddüde düştüm. İsmine uygun olarak bu bir hikaye idi. 1961 Anayasasının sağladığı geniş özgürlük ortamında her tür düşüncenin çeşitli sivil toplum kuruluşlarında dile getirildiği bir ortamda, Adana’da vücut bulan ve vatansever, idealist gençleri yetiştiren bir ocak olan “Adana Kültür Derneği”nin ve onun mensuplarının hikayesiydi.

Bu eser, belki bir roman da sayılabilirdi. Romanın kahramanı Necdet Hoca, 1940 da Van’da doğmuştur. Van, Zara, Diyarbakır ve İstanbul’da sürdürdüğü eğitimini takiben 1962 de Adana’ya Türkçe öğretmeni olarak atanır. Babasının Van’da ölümü üzerine annesi ve sekiz kardeşini Adana’ya getirerek genç yaşta kalabalık bir ailenin tüm sorumluluğunu yüklenir. İşte bu esere, 60’lı 70’li yıllardaki sancılı dönemi, idealist bir neslin dramını, Necdet hoca ve ailesinin yaşadıklarından yola çıkarak anlatan bir roman da denilebilir. Zaten yazar kitabını, bu romanın kahramanı Necdet hocaya, yani abisine ithaf etmiştir.

Bu eser, başka açıdan bakınca da bir belgeseldi. Soğuk savaş döneminde iki büyük emperyalist gücün ülkemiz için ayrı ayrı yazdıkları senaryoların sahneye konduğu, evlatlarımızın birbirini yediği, cinnet döneminin belgeseli. İşte bu sancılı dönemin 1962-1980 dilimini, Adana ölçeğinde, yaşayanların kaleminden anlatan bir belgesel.

Yazar bir kadirşinaslık göstererek, Adana Kültür Derneği üyelerinin mektuplarına ve yazılarına yer vererek, idealist neslin kendi kalemlerinden anlatılmasına da zemin hazırlamıştır. Bir anlamda dünkü güzel birlikteliklerini kitabın yazımında da sürdürmüşlerdir.

Adana Kültür Derneği

Necdet hoca Adana’ya gelince milliyetçi, vatansever ve kültür seviyesi yüksek gençler yetiştirmek amacıyla “Özleyiş” isimli aylık bir dergi çıkarır. Adı sonra değişen “Türkçüler Derneği”nde bir grup arkadaşı ile gençleri toplar. Derneğe topladığı gençler “Haykır” ismi ile bir dergi çıkarır, kendisi de müstear isimle orada yazılar yazar. Dernek boş zaman geçirilen sıradan bir dernek olmayıp, yoğun bir kültürel faaliyetin sürdürüldüğü, seminerler ve eğitim faaliyetleri ile adeta bir düşünce kuruluşu gibi çalışır. Aralarındaki bağ, salt bir üyelik bağından öteye akrabalık, kardeşlik derecesinde güçlüdür.

Dernek gençler için ikinci bir okuldur adeta. Her görüşten günlük gazeteler, haftalık, aylık süreli yayınlar ve kitaplar gençler tarafından okunur, fikri tartışmalar yapılırdı. Vatansever idealist gençlik, kendini ülkemizin aydınlık geleceğine hazırlıyordu. Birçok konferans tertipleniyor, önemli şahsiyetleri tanıma fırsatı yaratılıyordu. “Milli devlet, güçlü iktidar”  söylemini hayata geçireceklerdi. 12 Mart 1971 muhtırası akabinde tüm dernekler kapatılınca, Necdet Hoca, “Adana Kültür Derneği”ni kurarak yoluna devam eder.

1977 yılında Alpaslan Türkeş’in talimatıyla dernek “Ülkücü Esnaflar ve Ülkücü Köylüler Derneği”ne dönüştürülür. Bu yanlış karara Necdet hoca vakur bir şekilde itiraz eder.

Kültürel faaliyeti ön planda olan “Adana Kültür Derneği” gibi bir derneğe, siyasi bir gömlek giydirilerek, hem amacından uzaklaşmış ve hem de muarızlarının hedefi haline getirilmişti. Bundan sonra biraz buruk, biraz sönük olarak 12 Eylül’e ulaşılır.

Kitaba ismini veren P.K. 546, ise bu derneğin haberleşme adresi olarak kullandığı posta kutusudur.

Özetle söylemek gerekirse, bu dernek üyelerine kültür, ahlak, karakter ve ülke sevgisi kazandırma anlamında, bir taşra şehrinin verebileceğinden fazlasını vermiştir.

Adana Kültür Derneğinin idealist üyelerinden bazılarından birkaç cümle ile bahsedelim.

Necdet hoca; bir nesli vatan millet sevgisiyle yetiştiren idealist öğretmen. İlk görev yeri olan Adana’ya atandığında 22 yaşındadır. Bu yabancı şehirde bir yandan babasının ölümü üzerine annesi ve sekiz kardeşini Adana’ya getirip maddi ve manevi sorumluluklarını üstlenirken, diğer yandan sosyal ve kültürel faaliyetleri ile tam bir ideal ve ülkü adamı olduğunu gösterir. Akşamları kurduğu derneklerde çalışır. Hocanın etrafındaki gençlik kitlesi her geçen gün çoğalmakta kültür ve eğitim faaliyeti daha yoğun ve etkin hale gelmektedir.

1975 te MEB merkez teşkilatında görev alarak o güne kadar Adana’da sürdürdüğü görevini 2002 yılına kadar da Ankara’da sürdürür. Ama Adana’da geçmişte beraber oldukları insanlarla gönül bağını hiç koparmaz.

Yavuz Özkaya; 12 Ocak 1979 günkü silahlı saldırıda hayatının baharında şehit olmuştur.

Oğuz Özkaya; nam-ı diğer Reis, Özkaya kardeşlerin üç numarası, kardeşi Yavuz’un şehit olduğu saldırıda ağır yaralanmış, bir gözünü kaybetmiştir. Necdet hocanın Ankara’ya atanması ile derneğin başkanlığını üslenerek abisinden hizmet bayrağını devralmıştır. Açtığı kitapçı dükkanı, tüm gönüldaşlarının uğrak yeri olmuştur.

Faruk Akkülah; Adana Türk Ocağı başkanıdır. Adana’ya gelir gelmez Necdet hocaya kucak açarak, adeta Necdet hocanın hizmetlerine alt yapı hazırlayan, eğitimci kökenli fedakar işadamı.

Terzi İsmet Usta; Gençliği İstanbul’da geçmiş, 6-7 Eylül olaylarında talanı görmüş, ama bir çöpe dahi tenezzül etmemiş, kitap okuyan, Türk sanat musikisi hayranı, kültürlü bir esnaf. Borç defteri tutmayı müşterilerine güvensizlik sayan, iki prova arasında müşterilerine bir kitap verip okumalarını sağlayan, okumadıklarında elbise provalarını erteleyen, çarşının meczuplarıyla, dilencileriyle bile içten ilgilenen, yardımsever bir gönül adamı. Mersin Belediyesinde ANAP’tan meclis üyesi seçilen, benim de Mersin’de tanıdığım arkadaşım, dernek mensubu Nurettin Taşdemir’in bu davranışını, ideallerden sapma olarak yorumlayıp ona tavır alacak kadar ilkeli bir ülkücü.

Lokantacı Ali Karataş; Yemek ücreti almaması gençler tarafından gurur meselesi yapılınca, hayata atıldıklarında ödemeleri kaydıyla, onlara veresiye yemek veren tok gönüllü bir esnaf.

Ali Kalkan; Kitapta 26 dörtlük yazarak birçok dernek mensubunu şiirle anlatacak kadar şair, yazarın tabiri ile derneğin Dede Korkut’u.

Cinnet Yılları

Yetmişli yılların sonları ülkemiz için toplumun bölündüğü, gençlerin vuruştuğu, gök ekini biçer gibi çocuklarımızın kara toprağa verildiği yıllar. Emperyalistlerin yazdığı senaryo gereğince yurdun her bölgesinde çatışmalar olmakta, çeşitli hedeflere saldırılmaktadır. Adana da bundan nasibini almaktaydı. 26 Aralık 1978 de ülkücülerin uğrak yeri, Duru pastanesi taranır. Özkayaların teyzesi çocukları 16 yaşındaki Ahmet Serdar Tanrıtanır hayatını kaybeder.

12 Ocak 1979 da bu kez saldırganlar Oğuz ve Yavuz Özkayaları hedef alır. Yavuz şehit olur, morgtadır. Oğuz ağır yaralı olarak ameliyata alınır. Acı haber üzerine kız kardeşleri sinir krizleri geçirmekte ve aynı hastanenin nöroloji sevisindedir. Anne hiçbir şeyden habersiz, 16 gün önce kaybettiği bir tek oğlunun acısını paylaşmak üzere kız kardeşinin taziye evindedir. Hastane önünde büyük bir kalabalık toplanmıştır. Necdet hoca Ankara’dan gelmiştir ve acı haberin anneye verilmesi, ailenin her zor işinde olduğu gibi gene ona düşmüştür. Teyzesinin taziye evine gider, annesinin yanına oturur, bir süre sonra dudaklarından “Anne, sen de teyzem gibi şehit annesi oldun” cümlesi dökülür.

Yazar M. Hayati Özkaya da 29 Ekim 1979 günü, sol görüşlü bir grup tarafından öldüresiye dövülmüştür. 18 gün hastanede kalmış, ölümden dönmüştür. Adana’da ve yurt genelinde daha birçok ölümlü olay yaşanmıştır.

12 Eylül 1980

Bu darbe ile ilk bakışta çatışmalar sona ermiş, akan kan durmuştur. Ama bu darbenin, buraya gelinceye kadar yaşadığımız cinnet yıllarındaki senaryonun bir parçası olduğu gerçeği de çok geçmeden birçok kesim tarafından anlaşılmıştır.

Ülkenin Ülkücü ve solcu zinde güçleri örselenmiş, tepelenmiştir. Türklük refleksi dumura uğratılmıştır. “Devlet ebet müddet” diyen ülkücüleri, devlet işkenceden geçirmiştir. Devlet, ülkücüleri aşkına karşılık bulamayan zavallı aşıklar konumuna düşürmüştür.

Darbeciler, toplumu depolitize ederek ve ülkeyi düşünmeyi, heyecanı, dava arkadaşlığını, idealleri cezalandırmıştır. Birçok şeyi düzeltme bahanesiyle Türk milletinin sağlam yerlerini tamir etmeye kalkışmış, bizi millet yapan değerleri aşındırmış, sivil toplum örgütlenmesinin yollarını kapatmış ve sorumsuz, nemelazımcı, apolitik bir gençlik yetişmesinin yolunu açmıştır.

Ülkücüler ve solcular idam edilirlerken, her zaman güçlü grubun kanatları altında kendilerini korumayı beceren Siyasal İslamcılara, 12 Eylül Cuntacıları da teğet geçmiştir. 2000’li yıllardaki AKP iktidarına, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine ve Cumhuriyetin tasfiyesine giden yola taş döşenmesine, 12 Eylülde başlanmıştır. İhtilal yönetimi ve devamındaki yönetimler sanki onların günümüzdeki iktidarlarına giden yolu açıyordu.

Ömrünü idealist bir gençlik yetiştirme uğrunda harcamış Necdet hoca ve benzerleri ise, geçmişteki idealizmin yerini, günümüzde pek çok açıdan seviyesizliğin ve pespayeliğin aldığını görüp üzülüyorlar. O idealist nesil şimdilerde uğruna bir ömür verdikleri Türklüğün horlandığını, Türk Milletinin yerine ümmet anlayışının hakim kılındığını, İslam’ın siyasallaştırıldığını ve Türk kültürünün Arap ve Amerikan kültürünün baskısı altında yozlaştığını ve Türkiye Cumhuriyeti’nin beka sorunu ile karşı karşıya olduğunu görerek kahroluyorlar.

Yazar

Aziz Bozatlı

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar