Yükleniyor...
Kapitalistlik müsameresi
“Fırsat çıkmışsa keçiyi çal”
— Otuzaltı Strateji
1978’de Deng Şiaoping’in dümene geçmesiyle Çin’in rotası Marksist-Leninist geleneğin yörüngesinden çıkmaya başladı. Mao yönetiminde ülkenin geri kalmışlığı açıktı. Canlı bir özel sektörün yokluğunda Çin’in dünyada rekabetçi bir güç olamayacağı da… “Dört Modernizasyon” denilen ıslahat hareketine girişildi: Tarım, endüstri, teknoloji ve ordunun modernizasyonu. Millî planlama ile piyasa güçleri “Çin karakterinde sosyalizm” için birleşecekti.
Deng’in hamlesinin mimarları arasında Justin Lin adını görüyoruz ve onun arkasında, asla tahmin edemeyeceğiniz, kendini sürekli gizlemiş bir kurum var: Dünya Bankası!
Pillsbury, Justin Lin’in ismini, 1971’de, Millî Tayvan Üniversitesi’nden hatırlıyor. O orada burslu okurken, Lin, öğrenci birliği başkanlığına seçilmiş. On yıl sonra Çin’e iltica etmiş ve Pekin Üniversitesi’nden siyasî ekonomi yüksek lisans eğitimi almış. Ekonomi doktorasını da, Chicago ekonomi bölümünden. Bu bölüm dünya zirvelerinden. 13 hocası Nobel Ekonomi ödülü almış. Doktora’dan sonra Çin’e dönüyor ve oradaki Sovyet tarzı Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin (KİT) yeniden yapılandırılmasında danışmanlık yapıyor. Lin, 2008’de Dünya Bankası Baş Ekonomisti oluyor. Çin’in kalkınma stratejileri üzerine, çoğu İngilizce olan bir dizi kitabı var.
Lin’in kitaplarında Çin’in yükselişi anlatılıyor. Deng Xiaoping, Çin’in dikkatle kurgulanmış stratejisinde rekabetçilik yolunda piyasa ekonomisini merkeze alıyordu. Fakat bunu açıkça söylemiyordu. Lin’in üç kitabı gayet açık. Çin stratejisinin iki ana kaynağını var diyor: Çin’in eski tarihi ve Dünya Bankası. En az bir mülteci daha bu noktayı teyit etmiş. Çelişki gibi ama, Amerikan serbest piyasa savunucuları Çin’e merkantilist[i] yaklaşımı öğretmiş.
Banka, altı gizli tavsiyede bulunuyor. Bunlar açıklanmıyor çünkü; Dünya Bankası, Çin’in sosyalist yaklaşımına karşı çıkmama ve gerçek bir Pazar ekonomisinde ısrar etmeme kararı almış. Bu, siyaset alanında hassas bir seçim. Birinci tavsiye, 1985’ten başlayarak yirmi yıl boyunca, ihraç mallarının bileşiminde imalat sanayi ve özellikle ileri teknoloji ürünlerinin ağırlığını arttırmak. İki: Çin liderlerinin yabancı kaynaklardan fazla borç almamaları. Üç: Çin doğrudan yabancı yatırımı sadece ileri teknoloji ve çağdaş yönetim teknikleri alanlarında teşvik etmeli. Dört: Yabancı yatırımlar ve müşterek teşebbüsler özel ekonomik bölgelerden daha geniş coğrafyalara yayılmalı. Beş: Çin, dış ticaret şirketlerini tedrîcen tasfiye etmeli. Her KİT’in kendi dış ticaretini yürütmeli. Nihayet altı, Çin ekonomisinin bütününü kapsayan bir çerçeve çizilip belirli aralıklarla güncellenmeli.
Sovyetler’in çöküşünden sonra Rusya’nın tuttuğu ekonomik rotayı veya daha da liberal bir yolu savunanlar da olmuş. Fakat sonunda Ying Pai denilen milliyetçiler ve Zhou Xiaochuan’ın ekibi kazanmış. Zhou, özelleştirmeyi de siyasette reformu da reddetti. Parti kontrolünün devamı ve KİT’lerin kârlı hale getirilmesi stratejisini Dünya Bankası’ndaki taraftarlarının da desteğiyle hâkim kıldı. Zhou, Dünya Bankası’na verdiği gizlilik dereceli bir notta Batı’nın pazara yönelik ekonomisini ve Rusya ve Doğu Avrupa’nın olumlu sonuçlar alan derslerini reddettiğini belirtiyor. Bunun yerine Zhou ve bankanın Çin bölüm başkanı Peter Harrold, Çin’in verimsiz, zayıf yapılanmış ve kötü yönetilen KİT’lerini kökten değiştiren bir plan tasarlıyorlar. O güne kadar KİT’lerin büyük zararları vardı ve bunlar, hükümet kontrolündeki bankacılık sisteminden alınan borçla kapatılıyordu. Ana fikir bu dinozorları kurtarmak ve onları millî şampiyonlara dönüştürmekti. Bu, daha önce başarılmış bir iş değildi.
Çin, bu düşünceleri, Güney Kore’nin “chaebollerini” ve Japonların dev şirket modellerini örnek aldı. Çin KİT modelinde, Komünist Partisi; KİT’i kurar ve stratejik misyonunu belirler. Bu misyon, Dört Modernizasyon’un bir veya birkaç alanında devlet menfaatini yükseltmektir. Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi, KİT’lerin bütün kilit yöneticilerini seçer. Çoğu ordu veya istihbarat kökenlidir. Onlar KiT’i yönetirken de bu bağlantıları sürer. Devlet bankaları özel sektör firmalarındansa KİT’lerle çalışmayı tercih eder. Büyük taze sermaye enjeksiyonları ile bu millî şampiyonlar yabancı teknolojileri almaya ve Çin dışından ham madde ithal etmeye teşvik edilir. Bu devlet destekleri, ne kadar yolsuzluğu teşvik edici ve verimsiz olurlarsa olsun, Çin firmalarına; Batı’ya karşı büyük avantaj sağlar. Çin yetkililerinin millî şampiyonlar yaratma düşünceleri 2003’e kadar gider. Gizli plan, elli civarında Çin firmasını, 2010’a kadar Fortune Global 500’e yerleştirmekti. Bugün Fortune’ın Global 500 listesindeki yüz civarındaki Çin firmasının hemen hepsi KİT’tir.
Bugün Çin’in ziraat dışı yurtiçi hasılasının %40’ından fazlası KİT ve doğrudan KİT’lerin işletmelerinden gelir. Dolaylı kontrol altındakiler, şehir kolektifleri, kasaba ve köy kooperatiflerini de düşünürseniz pay yarının üstüne çıkar. Eski hegomonu, eski ba’yı, yani ABD’yi, bu gerçeklerin ışında kapitalistliğe yöneldiğinize ve dolayısıyla yakında tam demokrasiye geçeceğinize ikna edemezsiniz. Çin’in en büyük beş bankası, bütün mevduatın yarısına sahiptir. 1,35 milyarlık ülkede 63 resmî, iki özel banka vardır. Bu 65 rakamını, ABD’deki dokuz bin özel banka ile karşılaştırınız. 2013 sonunda Çin Merkez Bankası’nın döviz rezervleri 3,66 trilyon dolardı; bu muazzam rakam, ülkenin GSYH’sinin kabaca %40’ıdır.
Çin girişimcilerinin ve yatırımcılarının eğitiminde de Batılılar kilit roller oynadı. Çin Amerikan ve Avrupalı iş yönetimi okulu kadrolarının kilit elemanlarını kendi işletme yüksek lisans programlarına transfer etti. London Busines School ve Rotterdam Yönetim Okulu başkanları bugün Çin Avrupa Uluslararası İş Okulu’nda (China Europe International Business School) görevli. Duke ve Harvard’ın idarecilik okulları Çin şirketlerinin liderlerini eğitiyor. Stanforf ve Wharton’dan Yönetim Yüksek Lisansı (MBA) almış Çinli öğrenciler, önce ABD risk sermayesi şirketlerinde ve özel yatırım şirketlerinde deneyim kazanıp sonra hızla Çin’de, yatırım fırsatlarını izlemek için sahaya sürülüyorlar.
Çin, KİT’lerini büyütmek için yurt dışına da yatırım yaptı. Bu “dışarı gidiş” bir strateji: zou chu qu. Doların yerine kendi parası Reminbi’nin geçmesini savundu. Çin firmaları deniz aşırı “dipte avlanma” seferlerine çıktı. Bu, sıkıntıdaki yabancı firmaları ucuz fiyatlarla satın alma taktiğine verdikleri isim. Devlet bankalarının kredileriyle ceplerini doldurup gelecek üç ayın bilançosunu pek dert etmeyen Çin firmaları, rakiplerini satın almada sıkıntı çekmiyor.
Kurallara uymamanın avantajları var. Bir inceleme, Çin’in dört kilit sanayide, çelik, otomobil parçaları, cam ve kâğıtta dünyadaki pazar payını nasıl hızla büyüttüğünü gösteriyor: Vergi muafiyetleri, ucuz arazi, doğrudan destek. Bu alanlarda, Çin’in mukayeseli avantajı bulunmuyor. Ucuz işçiliğe rağmen. Klasik serbest pazar ekonomisine göre bu davranış çarpıtıcı, verimsiz ve pahalıdır. Gel gör ki sonuçlar bunun tam tersini gösterdi. Çin, on yıl içinde ABD’yi geçerek dünyanın en büyük kâğıt üreticisi oldu. Dünyanın cam üretiminin yüzde otuzuna ulaştı ve ihracatı iç tüketimini aştı. 2000 yılında net çelik ithâlâtçısıyken dünyanın en büyük üreticisi ve ihrâcatçısı oldu; dünya pazarının yüzde kırkını ele geçirdi. 2001’den sonra dünyanın en büyük araba parçası üreticisi ve ihrâcatçısı oldu. Bu başarıların arkasında ucuz işçilik yoktu. Zaten bu sektörlerde emek maliyeti yüzde onu geçmez. Sebep kasten düşük tutulan para değeri de değildir.
Çin, felsefesi gereği, bu çarpıcı pazar payı fetihlerine dikkat çekmek istemedi, Çin içinde bile bunların reklamını yapmadı. Çin’in bir başka gelir kaynağı, sahte, çakma ürün satışıdır. Bu sektör, korsan üretme, dağıtım ve tasarımı ve üretimde kullanılan anahtar teknolojilerin kopya edilmesiyle çalışır. ABD’nin televizyon kanallarından ABC News, yabancı firmaların Çin’deki sahtelerinden yılda 20 milyar dolar kaybettiğini tahmin ediyor. Bu rakamı aşan tahminler de var. ABD’nin Beijing sefaretinde danışman elçilik yapmış Thomas Boam, Millî İmalatçılar Derneği’ndeki yaptığı bir konuşmada, Çin GSMH’sinin % 10 ilâ 30’unun çakma ürünlerden kaynaklandığını söyledi.
Bazı tahminlere göre Batı ürünlerinin korsan veya sahtelerine dayanan ürünler, Çin’in iç perakende piyasasındaki bütün ürünlerin 15-20’sini teşkil ediyor. Bazı özel pazarlarda bu pay %90’a yaklaşıyor. (Bir zamanlar bizdeki Amerikan pazarları gibi olmalı.)
1860 yılında Martin isimli bir Amerikan misyoneri bir uluslararası kanun metnini Çin diline çevirirken Mandarince’de “telif hakkı” kavramının bulunmadığını gördü ve “güç” ve “yarar” kelimelerini birleştirerek yeni bir ifade icat etmek zorunda kaldı: chuan li. Bugün telif hakkı anlamında hâlâ bu terim kullanılıyor.
Çin’de telif hakkı – entelektüel mülkiyet hakkı korsanlığı o derecede ki, bir yazılım firmasının Çin’e sattığı bir adet program için 30 milyon güncelleme talebi gelmiş!
“Misafir mal sahibi olur.”
—Otuz Altı Strateji
Çin 2009’da, 6,58 milyar dolar bütçeli bir Waixuan Gongzuo (denizaşırı propaganda) proje başlattı. Amaç, yabancı ülkelerde bir bürolar ağı vasıtasıyla, Çin hakkında olumlu bir algı yaratmaktı. Proje bugün de devam ediyor.
Bu “denizaşırı propaganda” bütçesinin bir kısmı, doğrudan, otokratik hükümet biçimlerinin desteklenmesinde kullanılıyor. Beijing, Zimbabwe Başkanı Robert Mugabe’yi resmen ve defalarca destekledi. Sudan Başkanı Ömer El-Beşir’i de açıkça desteklemekten çekinmedi. El-Beşir, mahkûmiyeti kesinleşmiş bir savaş suçlusudur ve Den Hag’da (La Hey), yargılanmak için sınır dışı edilme endişesiyle memleketi dışına çıkamıyor. (El-Beşir, 2019’da bir darbeyle devrildi. Savaş suçundan başka büyük çapta rüşvet ve yolsuzluktan yargılanıp mahkûm oldu. Beşir, Türkiye’ye gelmiş, Türk Cumhurbaşkanı’da Sudan’da onu ziyaret etmişti.)
“Yüz kere işitmektense bir kere görmek evladır.”
—Çin atasözü
Çin’in bu günlerde yükselen daha atılgan tutumu, “Şi”nin Çin lehine ve Amerika aleyhine değiştiği kanaatine dayanıyor. Çin, ülkelerin durumunu birden fazla ölçüyle yakından izliyor. Bu ölçülere göre 2008 ve 2009’da Wall Street’te başlayan dünya finans krizi ABD’yi kökten etkiledi ve durumu düzelse bile artık eskisi gibi olmayacak. Çin yorumculara göre bu kriz gelecekteki yeni dünyanın habercisidir ve bu yeni dünyada ekonomik güç tek elde toplanmayacak; dünyanın ABD dolarına bağımlılığı azalacak.
2010 Mayıs’ında ABD ile yaptığı zirve toplantısında Güney Çin Denizi çatışma noktası hâline geldi. Çin, Spratly Adaları’nda egemenlik iddia etti. Böylece zengin enerji ve balıkçılık kaynaklarına sahip on binlerce mil karelik deniz alanı, münhasır ekonomik alanı hâline geliyor ve kara sularını neredeyse Vietnam ve Filipinler’in sahillerine kadar genişletiyordu.
Çin’in bugün izlediği, ve on yıllardan beri izlemekte olduğu Maraton stratejisi, şahinlerin Savaşan Devletler döneminden çıkardıkları derslere dayanıyor. Yüz-Yıllık Maraton’un temelini teşkil eden bu stratejinin temel dokuz ilkesini kitabın giriş bölümünde vermiştim.
Çin, fetih yoluyla değil de komşularına, ona taviz vermenin akıllıca bir davranış olduğuna ikna ederek kazanç sağlamayı planlıyor. Bu ikna, Beijing’in gittikçe yükselen finans yoluyla zarar verme kapasitesine dayanacak. Mesela Hindistan’ın, Dharamsala’daki sürgündeki Dalai Lama hükümetinin faaliyetine son vermesini isteyecek. Hindistan, AB ve ABD’yi Tibetli sürgünlere 1959’dan beri yaptıkları para yardımını kesmeleri için zorlayacak. Washington’a Tayvan’a silah satışını durdurması için baskı yapacak. Bu, yıllardır Çin’in sinirlerine dokunur ve bugünün cesaretlenmiş Çin’i buna artık tahammül edemeyebilir. Komşu devletlerin zengin tabiî kaynaklara sahip bölgelerinde hak sahibi olmak da Çin’in emelleri arasındadır.
“Kazanın altındaki odunları çal”
—Otuz-altı Strateji
Çin’in gelişmesinin önünde büyük engeller bulunduğuna dair hikâyelere inanmak aptalcaydı. Ülke, sadece 1997-2007 arasında üç kat büyüdü. Tıpkı bunun gibi Beijing’in serbest ticareti destekleyeceğine, entelektüel mülkiyet hırsızlığıyla mücadele edeceğine ve para manipülasyonundan vazgeçeceğine inanmak da aptalcadır. Çin liderlerinin Çin’in Amerika ile ortaklık arzusunda olduğuna dair sözlerini dinlerken, hükümetin dâhilde Amerika’nın şeytanlaştırılmasını teşvik ettiğini görmezden gelmek; Kuzey Kore ve İran’a karşı Amerika’ya yardım vaatlerini dinlerken Çin’in iki ülkeyi de desteklediğini öğrenmek!
Amerika Maraton’da rekabet edecekse Çin konusunda düşüncelerini kökten değiştirmek zorundadır. Önce Çin’in bir gönüllü yardım hedefi zavallı değil; bir rakip olduğunu kabul etmemiz lazım. Çin liderlerinin Şi’yi nasıl incelediklerini ve düşündüklerini, Savaşan Devletler dönemini ve hegemonu devirme stratejilerin öğrenmeleri lazım. Çin hükümetlerinin bu fikirleri nasıl eyleme geçirdiklerini anlamaları lazım. Uzunca bir politika ve strateji listesi incelenmelidir.
Amerika’nın Çin’e sağladığı finansmanın tamamının muhasebesini görmek bugün bile mümkün değil. Amerika hem baş rakibini fonluyor, hem de bu süreçte harcadığı paranın miktarını takip etmiyor.
1996’da, eski Beijing büyükelçisi ve 27 yıllık CIA mensubu James Lilley, kongreye ifade verirken karşımızdaki tehdidin büyüklüğünü şöyle anlattı: “Çinlilerin 2500 yıl öncesinden, Sun Tzu’dan bir kuralları var: Mümkünse yetersizlik taklidi yapın. Bütçelerini, Sovyetler’den aldıklarını, teknoloji transferlerini, askerî güç gönderebilme imkânlarını; bunların tamamını sizden gizliyorlar. Bunları öğrenmenin tek çaresi el altından bilgi toplamak ve teknik yollardır. Asıl fark yaratan insanların bizzat yaptığı istihbarattır.”
2015’te 92 yaşında vefat eden eski Singapur Başbakanı Lee Kuan Yew kitabında[ii] şöyle yazıyor:
“Çin’in hedefi, dünyadaki en büyük güç olmak ve dünyanın kendisini Batı’nın şeref üyesi gibi değil; Çin olarak kabul etmesidir. Dünya görüşlerinin özünde, kolonizasyon ve sömürüden önceki dünyaları var.” Beijing, Çin halkının umutlarını pek güzel yönetiyor; Tiananmen 1989’dan çok farklı bu! “Eğer Çin’de demokrasi uğruna bir devrim falan olacak diye bekliyorsanız, yanılıyorsunuz…. Çin halkı yeniden ayağa kalkmış bir Çin istiyor.” Kitap hakkındaki röportajda, Çin’in nasıl başa güreşeceği soruluyor. Lee, “Büyük avantajları askerî nüfuzları değil, ekonomik nüfuzları… Bu nüfuzun gideceği tek yön, Amerika’nın imkânlarını geride bırakacak şekilde büyümektir. ” Lee, esasta Maraton stratejisinin ana unsurlarını teyit ediyor. Yalnız Çin hâkimiyetinin henüz onlarca yıl uzakta olduğuna inanıyor. “Çin, ‘barışçı yükseliş’ iddiası sınırları içinde kalır ve sadece ekonomi ve teknolojide bir numara olma rekabetine girerlerse, kaybedemez… ABD gibi kendilerinden kuvvetli ve teknolojide üstün bir güce doğrudan meydan okurlarsa, yükselişleri durur. Çin, yerli, ÇKP yapımı, Büyük Güçlerin Yükselişi dizisinde anlatıldığı gibi davranıyor… Çin, ABD ile silah yarışında girerse kaybedeceğine inanıyor. İflas edeceğine inanıyor. Onun için sloganı şu: Başını ey ve elli yıl boyunca gülümse.” Ben daha iyi anlatamazdım; hiç olmazsa bir müttefikim var, diyor Pillsbury.
Lee Kuan Yew Asya’nın en çok övülen liderlerinden biriydi. Singapur mucizesinin babası diye anıldı, Batı’da da birçok çevreden takdir aldı. Richard Nixon bir defasında onu Churchill, Disraeli, ve Gladstone’a benzetmişti. Bill Clinton ve George H. W. Bush, ona vizyoner lider diyenlerdendir. Fakat gariptir ki Batı’da Çin konusundaki görüşlerini görmezden geliyoruz.
Liu Mingfu, Çin Rüyası kitabında, Çin’in, Amerikanların Çin’i nasıl gördüklerini şekillendirmeliyiz diyor: Çin’i “şeytan değil melek gibi görsünler” diyor. Bu, ying pai şahinlerinin yazdığı “Yeni Savaşan Devletler Dönemi” kitabındaki tavsiyelere uyuyor… Şahinler, gelecek on yılların harpler ve arazi fetihleri değil, ekonomi, ticaret şartları, döviz, kaynaklar ve jeopolitik konumlandırmalarla şekilleneceğini söylüyor.
Beijing’teki ÇKP okulu, Amerika’nın nasıl yükseldiğini anlatan birçok kitap yanında, yükselen bir yeni gücün, eskiyi barış içinde çekilmeye nasıl ikna ettiğini anlatan üç kitap daha kullanıyor. Ann Orde’nin The Eclipse of Great Britain (Büyük Britanya’nın “Güneş Tutulması”), Aaron Friedberg’in The Weary Titan (Yorgun Titan) ve Lanxin Xiang’ın Recasting the Imperial Far East (Emperyal Uzak Doğuda Yeni Rol Dağıtımı). Çin’de iyi tanınan bir akademisyen, 1880-1914 arasındaki Amerikan diplomasi tarihindeki dönüm noktalarını incelemiş. ABD’nin dünyanın liderliğinde Büyük Britanya’nın yerine geçmek için İngilizleri nasıl yatıştırıp ikna ettiğini gösteriyor. Akıllı ve kararlı Amerikan stratejisinin harp yorgunu Britanya’yı dünya tahtından indirişini taktirle anlatıyor. Bu anlatımda sık sık Çin kavramlarını kullanıyor: Şi’yi gördü, wu wei’yi kullandı, başkalarının gücünü ödünç aldı gibi… Çin’in dünyaya bakışı: ABD zamanında bu stratejiyi kullandı; şimdi sıra bizde!
[i] Merkantilizm: Avrupa’da millet devleti dönemi başlarken, millî devleti güçlendirmek için devlet kontrolünde ticaret yoluyla altın biriktirmeye dayanan politika.
[ii] Graham Allison, Robert D. Blackwill, and Ali Wyne, Lee Kuan Yew: The Grand Master’s Insights on China, the United States, and the World (Cambridge, MA: MIT Press, 2013), xxvii.