Yükleniyor...
Birinci Dünya Savaşı sürerken İngilizler, eski kabine üyelerinden C.F.G. Masterman’a “İngiliz Dışişleri Bakanlığı Savaş Propaganda Bürosu”nun direktifleri doğrultusunda hareket eden “Wellington House” basım yayım şirketini kurdurtmuştu. Şirketin görevleri arasında “ABD başta olmak üzere ülkeleri ve kamuoylarını etkileyerek, İngiltere yanında savaşa girmelerini sağlayacak propaganda malzemesi üretmek” de vardı. Şirket, ABD ile ilgili olanı da dâhil, sekiz ayrı şubenin faaliyetlerini koordine ediyordu.
Wellington House tarafından, çoğunluğu Morgenthau kanalıyla temin edilen yalan ve iftira dolu haberler ile Ermeni ve Hıristiyan misyonerler gibi yandaşların mektup, yazı ve dedikoduları doğruluk dereceleri kontrol edilmeden, İngiliz hedeflerine hizmet edecek hale getirilip basılmakta ve yerel basına servis edilmekteydi. Bu kapsamda James Bryce’in kaleme aldığı, Arnold J. Toynbee’ nin editörlüğünü yaptığı “Mavi Kitap” serisi Türkler aleyhine yürütülecek propagandada kullanılmak üzere yayınlamaya başlandı. Serinin ilk kitabı “Ermeni Kıyımı” adlı propaganda kitabı olmuştur. Arnold J. Toynbee daha sonra “Yunanistan’da ve Türkiye’de Batı Sorunu” adlı kitabında “Mavi Kitap”ın savaş koşullarında propaganda amacıyla yazıldığını itiraf etmiştir.
Mavi Kitap’ın katkısıyla yürütülen kara propaganda, İngilizler açısından hedefine ulaşmış; Amerikan kamuoyunun Ermenilere acıma duygusu sömürülerek, Washington’un İtilaf Devletleri yanında savaşa girmesi çabuklaştırılmıştır. Bu propagandanın, Başkan Wilson’un savaşa katılma kararını almasında önemli bir etken olduğu zamanın İngiliz Hükümeti üyeleri tarafından da dile getirilmiştir.
Mavi Kitap’ta verilen malumat, 150 “görgü tanığı” tarafından hazırlanan belge ve raporlara dayandırılmıştı. Bu tanıkların isimleri, güya “Osmanlı misillemesinden korumak amacıyla” gizlenmiş ve kitapta onlara kod adlarıyla atıflar yapılmıştır. Savaşın sona ermesinden sonra İngiliz Savaş Propaganda Bürosu’nun bütün evrakı yakılmıştı. Bu tedbire rağmen, Mavi Kitap’taki kod adlarının kimlere ait olduğunu gösteren bir belge, tarafsız araştırmacılar tarafından İngiliz arşivlerinden bulunup gün yüzüne çıkarıldı. Böylece, 150 “görgü tanığından”, 59’unu misyonerlerin, 52’sini Ermeni aktivistlerin ve yedisini de isyancı Ermeni Taşnak liderlerin oluşturduğu ortaya çıktı. Geriye kalanların kod adlarına gelince, bunlar ya tamamen uydurma kişilere aitti, yahut da aynı kişi başka bir kod adıyla tekrardan Mavi Kitap’ta yer almıştı. Böylece, “görgü tanığı” olarak atıfta bulunulanların, Osmanlı’nın can düşmanı Taşnak komitecilerden, Ermeni taraftarlığı nedeniyle ün yapan ve yansız bir tutum içinde olmaları mümkün olmayan kişilerden ve uydurma isimlerden oluştuğu ortaya çıktı. Bu şekilde, Mavi Kitap’ın güvenilir tarihi bir kaynak olmadığı, tamamen bir propaganda malzemesi olduğu hiç kuşkuya meydan vermeyecek şekilde belli oldu.
Johannes Lepsius, Protestan bir Alman papazı olup, Birinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Türkleri kötüleyen yayınların kalemşorlarındandır. Ermenilerin “soykırım”a maruz kaldıkları iddiasını hayatı boyunca devam ettirmiş, yazdığı kitapları “Ermeni meselesinde” Dünya -bilhassa Batı- kamuoyunu büyük bir tarihi yanılgıya düşürmüş ve günümüzdeki birçok “soykırım” içerikli kitaba kaynak oluşturmuştur.
Johannes Lepsius, 15 Aralık 1858’de Berlin’de dünyaya geldi. Protestan bir papaz olarak sosyal aktivitelerini ağırlıklı olarak Ermeniler üzerinde yoğunlaştırdı ve onların Avrupa’daki bir numaralı savunucusu oldu. Ermenilerle daha fazla ilgilenmek için, görevli olduğu kilise yönetiminden talep ettiği izni alamadı. Bunun üzerine 1897’de istifa ederek, Berlin’de “Deutscher Hilfsbund für Armenien” (Ermenistan için Alman Yardım Derneği) ni kurdu. Bu derneğin, Almanya’da Ermeniler lehine kamuoyu oluşturmak için, Türkler aleyhine başlatmış olduğu kampanya özellikle kilise çevrelerinde rağbet görmüştür. Bu tarihten sonra Johannes Lepsius, Almanya’daki değişik Ermeni dernekleri çatısı altında faaliyetlerini sürdürmüştür.
Lepsius’un düşünce dünyasını ve Osmanlı Devleti’ndeki “Ermeni olaylarına” bakışını bir Alman yazar şöyle ifade etmiştir: “…Türk olan her şeye karşı, vahşi, körü körüne insafsızca bir kin; Ermeni olana karşı ise, paralojik bir şefkat, müsamaha ve çocuk saflığı ile Ermeni olaylarının politik, ahlaki ve sosyal sebeplerini kritik etmeyerek, görmemezlikten gelme ve keyfi, sahte vahşet olayları ortaya koyma…” [16]
Kendi ifadesine göre, Alman Dışişleri Bakanlığı Lepsius’dan bakanlık arşivindeki Ermeniler ile ilgili belgelerden bir kitap hazırlamasını istemiş, Lepsius bu teklifi şu üç şarta bağlı olarak kabul etmişti:
1. Alman Dışişleri Bakanlığı Lepsius’a belgelerin tamamını görme müsaadesi verecek,
2. Yayınlanacak olan belgelerin seçimi yalnızca Lepsius’un takdirine bırakılacak,
3. Yayınlanacak kitabın dağıtım işini, Dışişleri Bakanlığı değil, Lepsius’un belirleyeceği bir yayınevi üstlenecekti.
Alman Dışişleri Bakanlığı Lepsius’un bu şartlarını aynen kabul etmiş ve çalışma bitene kadar da bu şartlara bağlı kalmıştır. Lepsius;
Mesela, Alman İmparatorluğu’nun Kafkasya özel ajanı Lois Mosel’in 22 Mart 1915 tarihli raporu, Lepsius’un kitabında yer almamaktadır. Mosel bu raporunda;
Bazen bu kitabın giriş bölümünde verilen rakamlar ile belge olarak gösterdiği materyalde geçen rakamlar birbirine uymamaktadır [18].
Lepsius bu kitabında, “Ermeni tezini” haklı çıkarma amacına hizmet edecek arşiv belgelerini seçmiş, kullandığı belgelerde de bu doğrultuda tahrifat yapmıştır. En dikkat çekici noktalardan birisi, Lepsius’un kitabında verilen bazı belgeler ile bunların asıllarının birbirine uymamasıdır. Bazen orijinal belgede geçen bir kelimeyi atarak yerine farklı anlama gelen başka birini kullanmış, bazı cümleleri veya paragrafları çıkarmış veya aslında mevcut olmayan paragrafları eklemiştir.
Almanlar, Birinci Dünya Savaşı sürerken, Kafkas Ermenileri üzerinde etkili olmak istiyorlardı. Bu çerçevede Johannes Lepsius’u Ermenilerle iletişim kurma ve bilgi toplama amacıyla İstanbul’a göndermişlerdi. Bu dönemde Lepsius bir ay süreyle İstanbul’da kalmış, buradaki Ermeniler ve ABD Büyükelçisi Morgenthau ile iletişim kurmuştu. Tam bir haçlı zihniyetine sahip olan Papaz Lepsius, Morgenthau’nun Ermeni danışmanlarının aktardıklarından yararlanarak “Ermeni mezalimi” konusunda ahkâm kesen, okuyanın dengesini bozacak, içeriği iftira ve yalanlarla dolu yayınlar yapmıştır.
Lepsius ve onun gibilerin yaydıkları bu tür yalan ve iftiralar, I. Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı esnasında en acı meyvelerini vermiştir. Bunlardan etkilenen ve düşmanlarla iş birliği yapan Ermeniler, Anadolu işgal edildiğinde on binlerce Müslüman’ı en feci şekilde katletmişler; bazılarının ellerini kesip, vücutlarının yanlarında delerek açtıkları ceplere koymuşlar; burunlarını, kulaklarını ve dudaklarını kesip, göğüslerinde derilerini soyarak yaptıkları ceplere doldurmuşlar ve gözlerini oymuşlardır. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasında 26 Şubat 1992 tarihinde vuku bulan katliamda da aynı intikam duygularıyla hareket edildiğinden şüphe yoktur [19].
Hocalı katliamına şahit olan Ermeni gazeteci Daud Kheyriyan’in “For the Sake of Cross” (Haçın Hatırı İçin) isimli kitabında yazdıkları: “Gaflan denen ve ölülerin yakılmasıyla görevli Ermeni grup, Hocalı’ nın 1 kilometre batısında bir yere 2 Mart günü 100 Azeri ölüsünü getirip yığdı. Son kamyonda 10 yaşında bir kız çocuğu gördüm. Başından ve elinden yaralıydı. Yüzü morarmıştı. Soğuğa, açlığa ve yaralarına rağmen hâlâ yaşıyordu. Çok az nefes alabiliyordu. Gözlerini ölüm korkusu sarmıştı. O sırada Tigranyan isimli bir asker onu tuttuğu gibi öteki cesetlerin üstüne fırlattı. Sonra tüm cesetleri yaktılar. Bana sanki yanmakta olan ölü bedenler arasından bir çığlık işittim gibi geldi. Yapabileceğim bir şey yoktu. Ben Şuşa’ ya döndüm. Onlar Haç’ ın Hatırı İçin savaşa devam ettiler”.
“Tehcir olayı” ve “Ermeni meselesi” ile ilgili araştırma yapanlardan Alman arşiv belgelerini kullanmak isteyenler, çoğu zaman bu arşivlere girmeye gerek duymadan Johannes Lepsius’un yayınlarını kullanmışlar; dolayısıyla kasıtlı veya kasıtsız olarak kamuoyunda “Ermeni tezini” haklı çıkaran yanlış kanaatlerin oluşmasına neden olmuşlardır.
Lepsius’un yarattığı etki, günümüzde Alman diplomasisinin “Ermeni meselesindeki” tavrına malzeme olmuştur. Lepsius, Alman Parlamentosunun 2 Haziran 2016 günkü oturumunda sözde “Ermeni soykırımı” oylamasında “evet” oyu verilmesinin “gerekçesini” (bahanesini) yıllar önceden hazırlamıştır.
Avusturyalı yazar Franz Werfel, 1933 yılında bir Ermeni rahibin kendisine anlattıklarından yola çıkarak “The Forty Days of Musa Dagh” (Musa Dağ’ında 40 Gün) isimli bir roman yazdı. Werfel -bir din adamının asla yalan söyleyemeyeceğini zannederek- kendisine aktarılanları, doğruluğunu araştırmadan, kitabında kullandı. Roman geniş yankı buldu, daha sonraları da filme çekildi. Yanlış olarak bir tarih kitabı veya belgesel şeklinde algılanan roman ve filmi, tüm dünyada Türk aleyhtarı bir kamuoyunun oluşmasında hayli tesirli oldular.
Prof. Dr. Erich Feigl, “Bir Terör Efsanesi” isimli kitabında yakın arkadaşı olan Werfel’in;
Yazılanların uydurma olduğunun anlaşılması üzerine, 15 Aralık 1935 günü İstanbul’da Pangaltı Ermeni Kilisesi’ nde toplanan bir grup Ermeni, bu kitabı “Türk Milleti hakkında iftiralarla dolu olduğu” gerekçesiyle yakmışlardır.
[16] Barth, Hans, Turke Wehre Dich!, Rengersche Buchhandlung, Leipzig 1898, s. 14-15.
[17] Politisches Archiv des Auswartiges Amt (PA-AA), Berlin, Der Weltkrieg Nr. 11d. Die armenische Bewegung. 22 Marz 1915.
[18] Mustafa Çolak: http://www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/fulltext/Belleten_ Makale/ kaynakkritigivetehcirolayindabelgetahrifati.pdf