Yükleniyor...
(Görsel:Doğu Karadeniz ormanları)
Bu toplumda yaşayan, aydın sorumluluğu veya yurttaş sorumluluğu taşıyan herkes, 2002 yılından itibaren Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri sürdürülen milli eğitim, sağlık, milli savunma, iç ve dış güvenlik, dış işleri, ekonomi politikalarında ve yargı sisteminde “eksen kayması” olarak da ifade edilebilecek köklü değişimlerin yaşandığının farkındadır. Tüm bunların sonunda ülkemizin geldiği durum yönetenlerimizce “Yeni Türkiye” olarak tanımlanıyor.
Tüm temel politikalardakine benzer dramatik değişiklikler ormancılık sektöründe de yaşandı, ama toplumun büyük bölümünün günlük hayatını doğrudan etkileyen politikalar olarak algılanmadığı için gereken ilgiyi görmemiştir. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’ nun şu sözleri tam da bu durumu anlatır:
“Evet, ‘orman’ sözcüğünü veya başlığını görünce çoğu aydınımız o yazıyı okumaz. Ormanı kendi ilgi alanı dışında sayar. Ben onları, Fransızların ‘gourmet’ dedikleri damak zevkine düşkün kişilere benzetirim: Karidesli, levrekli, bonfileli sofralara alışmışlardır. Kuru fasulyeli tabak geldi mi, burun kıvırırlar. Onların karides, levrek veya bonfileli sofrası düşün, felsefe, ekonomi, politika yazılarıdır. Sadece böyle ince ve karmaşık konulardan zevk alırlar. ‘Orman’ konusu ise kuru fasulyedir onların çoğu için.”
Bendeniz “Ormanlarımızda ve Ormancılığımızda Neler Oluyor?” Ana başlığı altında ormancı olmayanların da ilgi duyacağı ve onları sıkmayacak ölçekte konuyu beş küçük bölüme ayırarak, ormancılığımızdaki eksen kaymasının ögelerine, onların da seçerek sadece önemli olanlarına değinmekle yetineceğim.
Yazıların bölüm başlıkları şunlardır;
1-Ormanlar ve Ormancılığımız
2-AKP’nin Yaptığı Arazi Temelli Düzenlemeler
3-Orman Sınırları Dışına Çıkarma ve İzinler
4-Ormancılıkta İçi Boşaltılan Kavramlar
5-Ne Yapılmalı?
Not: Yazının ilerleyen bölümlerinde görüleceği gibi, son 10-15 yılda yapılan yüzlerce kanun, KHK ve yönetmelik hükümleri değişikliklerinden söz edeceğim. Bunların tamamının ilgili kamu kurumlarında bile çok ciddi şekilde izlenebildiğini sanmıyorum. Benim de izlemem mümkün değildi. O nedenle metin içinde kullanılan tüm mevzuat değişiklikleri ve çizelgeler değerli ormancı ve çevreci, Doç. Dr. Yücel Çağlar’ın “Ormancılık Üzerine Sessiz Tartışmalar” isimli bir seri makalesinden alınmıştır. Fedakâr sınıf arkadaşıma teşekkür ederim.
Hukukumuzdaki orman tanımı: 6831 sayılı Orman Kanunu madde-1: “Tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” Ancak:
“A) Sazlıklar, B) Step nebatlariyle örtülü yerler, C) Her çeşit dikenlikler, Ç) Parklar; D) Eski (kadim) mezarlıklardaki ağaç ve ağaçlıklarla örtülü yerler, E) Sahipli arazide bulunan ve civarındaki ormanlarda tabii olarak yetişmeyen ağaç ve ağaççık nevilerinin bulunduğu yerler; F) Özel mülkiyette bulunan ve tarım arazisi olarak kullanılan, dağınık veya yer yer küme ve sıra halinde ki her nevi ağaç ve ağaçcıklarla örtülü yerler, G) Orman sınırları dışında olup, yüzölçümü üç hektarı aşmayan sahipli arazideki her nevi ağaç ve ağaççıklarla örtülü yerler, H) Orman sınırları içinde veya bitişiğinde tapulu, orman sınırları dışında ise her türlü tasarruf belgeleri ile özel mülkiyette bulunan ve muhitin hususiyetlerine göre yetişmiş veya yetiştirilecek olan fıstık çamlıkları ve palamut meşelikleri dahil olmak üzere her nevi meyveli ağaç ve ağaççıklar, İ) Sahipli arazideki aşılı ve aşısız zeytinliklerle, özel kanunu gereğince Devlet Ormanlarından tefrik edilmiş ve imar, ıslah ve temlik şartları yerine getirilmiş bulunan yabani zeytinlikler ile 9/7/1956 tarih ve 6777 sayılı Kanunda tasrih edilen yabani veya aşılanmış fıstıklık, sakızlık ve harnupluklar, J) Funda veya makilerle örtülü orman ve toprak muhafaza karakteri taşımayan yerler,… orman sayılmaz.”
Bu tanım, sistemin bir ögesi olan ağacın yok olması ile ormanın da “orman vasfını kaybetmesi” düşüncesine yol açmakta ve ekosistemin bütünüyle yok sayılmasıyla, orman alanlarının daralması sonucunu doğurmakta olduğu için, eksik bir tanımdır.
Diğer taraftan, kanunun J fıkrası, toprak muhafaza karakteri taşımayan makilikleri de orman saymamaktadır. Halbuki makilik alanlar, bilimsel olarak dünyanın kabul ettiği 26 orman tipinden biridir. Aynı rejyonda bulunan bir kızılçam ormanından çok daha fazla fonksiyonel değer üretir ve daha fazla biyo-çeşitlilik barındırır. İster primer ister sekonder karakterli olsun, makilikler özgün bir ekosistemdir.
Orman; gelişigüzel bir araya gelmiş ağaç topluluklarının ötesinde, örneği çok az görülen bir “hayat birliği” dir. Bu hayat birliğine ağaçların yanında diğer bitkiler, hayvanlar ve toprak organizmaları ile onların yaşamasını sağlayan toprak, hava, su, ışık, sıcaklık gibi cansız çevre öğeleri de katılarak bir “ekosistem” oluştururlar. Ormanı tek bir “orman” sözcüğü ile ifade etmek yetersiz kalır. Ormanlar, madenler veya petrol gibi bir doğal kaynak da değildir. O içinde birçok ögeyi ve birçok süreci barındıran doğal bir ekosistemdir. Bu ekosistemde onu oluşturan ögeler ve süreçler karşılıklı etkileşim ve denge içindedirler. Bu dengenin korunması, varlığını sürdürebilmesi ve faydalanmanın sürekliliği açısından da önemlidir.
Ormanlar odun ve odun dışı orman ürünleri (ikincil orman ürünleri) dışında, ölçülemeyen ve paha biçilemeyen “fonksiyonel değerler” üretirler. Bunları tek tek saymak yerine Almanya’da yapılan bir araştırma üzerinden rakamlara dökerek anlatmanın daha uygun olacağını düşünürüm. Bu araştırmada, 100 yaşındaki bir kayın ağacının ürettiği fonksiyonel değerlerinin bazıları şu şekilde ölçülmüştür:
Diğer taraftan, gene Almanya’da yapılan bir araştırmada, bir ladin ormanı, aynı iklim ve arazi eğimi koşullarına sahip bir çıplak toprağa kıyasla, yüzeysel akışı 17 kat, erozyonu da 350 kat azaltabilmektedir.
Ormanların para ile ölçülemeyen bu fonksiyonel değerlerinin, ürettiği reel değerlerin çok üstünde olduğu bilimsel bir gerçektir.
Bir başka ifadeyle orman; güneş enerjisi ile çalışan odun, çok sayıda odun dışı ürün ve birçok fonksiyonel değer üreten bir fotosentez fabrikasıdır.
Ormancılık: toplumun orman ürünlerine ve hizmetlerine olan ihtiyaçlarını sürekli ve en uygun şekilde karşılamak amacıyla biyolojik, teknik, ekonomik sosyal, kültürel ve yönetsel çalışmaların tümünü kapsayan çok yönlü ve sürdürülebilir bir etkinliktir. Toplumsal faydalar yaratma, verimlilik, sürdürülebilirlik ve çok yönlü yararlanma gibi ilkeler ormancılıkta çok boyutlu karar vermeyi zorunlu hale getirmekte, uzun vadeli ve tutarlı bir planlama gereğini ortaya koymaktadır.
Yılın hemen her mevsimi yemyeşil olan Doğu Karadeniz bölgemizin sellere maruz kalması, bitki-toprak-su-topoğrafya arasındaki hassas dengenin bozulmasının açık göstergesidir.
Bir ekosistemde bitki-toprak-su-topoğrafya arasında hassas bir denge vardır. Bu ögelerden genelde bitkiye(ormana, meraya) yapılan müdahale ile bu denge bozulduğunda, bir dizi olumsuzluk peş peşe yaşanır. Çığlar, seller, taşkınlar, toprak kaymaları, heyelanlar, su kalitesinin bozulması, sucul ve karasal yaban hayatının olumsuz etkilenmesi…vs
Yılın hemen her mevsimi yemyeşil olan Doğu Karadeniz bölgemizin en fazla sellere maruz kalması, bu denge bozulmasının açık göstergesidir. Ladin, çam, meşe, kayın gibi ağaçların uzun boylu ağaçların kesilerek yerine kurulan çay, fındık bahçeleri veya mısır tarlaları, yemyeşil görünse de yıllık bir metrekareye düşen 2-2,5 ton yağmur suyunu dizginleyememektedir.
Ülkemizin ortalama yüksekliği bin metrenin üzerinde ve kırık bir topoğrafyaya sahip olduğundan, bitki-toprak-su-topoğrafya arasındaki denge çok büyük bir bölümünde bozulmuştur. O nedenle ülkemizin tarım topraklarının %59u, meralarının %64ü, ormanlarının %54ü erozyona maruzdur. Her tür araziyi hor kullandığımız için, her geçen gün verimli topraklarımızı kaybetmekteyiz ve ülkemiz çoraklaşmaktadır.
Dünyamızın orman varlığı 4.033.060.000 Ha. olup, karalar topluluğunun %33 ü ormanla kaplıdır. Gelişmekte olan ülkelerde orman varlığı azalırken (Brezilya, Endonezya, Nijerya….), gelişmiş ülkeler orman varlığını arttırmaktadırlar.(Çin, ABD, Vietnam, İspanya…)
En çok ağaçlandırma yapan ülkeler ise sırasıyla: Çin, ABD, Rusya, Japonya….olarak sıralanmaktadır. Çin bu güne kadar 77 milyon Ha. (yaklaşık olarak, Türkiye toplam alanı kadar) ağaçlandırma yapmıştır.
Ülkemizin genel arazi kullanımına baktığımızda, %28,6 sının orman, %17,6’sının mera, %31,1’inin tarım alanı, %1,4’ünün sular, % 21,3’ünün de yerleşimler ve diğer alanlar olduğu görülür.
Orman varlığımız; 22 milyon 300 bin hektardır. 1972 orman envanterinde 20,2 olan orman varlığındaki 2,1 milyon hektarlık artış, o günden beri yapılan ağaçlandırmalar ve köylünün ormandan açtığı fakat iç göç nedeniyle terk ettiği yerlerin tekrar ormanlaşmasından kaynaklanmaktadır.
Ormanlarımızın %63 ü ekonomik fonksiyonlu, %32 si ekolojik fonksiyonlu ve % 05 i de sosyo-kültürel fonksiyonlu olarak planlanıp işletilmektedir.
Türkiye’de yılda yaklaşık 16-17 milyon M3 endüstriyel odun(Tomruk, maden direk, tel direk, sanayi odunu, lif-yonga odunu) ve 3-4 milyon M3 yakacak odun olmak üzere yaklaşık 20 milyon M3 asli orman ürünü üretilmektedir. Özel sektörün ürettiği 3,5 milyon M3 ve ithal edilen 6,5 milyon M3 ile üretim ve tüketim arasındaki açığımız kapatılmaktadır.
Türkiye’de iç ve dış ticareti yapılan tıbbi ve aromatik bitki sayısı, alt türler de dahil olmak üzere, 347 adet olup, bunlardan 139 tür ve alt türün ihracatı yapılmaktadır. İhracatı yapılan önemli tıbbi ve aromatik bitki ile ormanlardan üretilen odun dışı orman ürünlerinden bazıları: Çam fıstığı, defne yaprağı, biberiye, kekik, adaçayı, rezene mahlep, keçi boynuzu, reçine, sığla yağı, sumak, ıhlamur… vs. Bu gibi ürünlerin dünya pazarı 110 milyar USD, Türkiye pazarı 350 milyon USD kadardır.
Ülkemizdeki tüm orman alanlarının mülkiyeti maliye hazinesine, işletmesi ise Orman Genel Müdürlüğüne aittir. Ancak bazı orman alanları 1983 tarih ve 2873 sayılı “Milli Parklar Kanunu” gereğince diğer orman alanlarına göre daha ayrıcalıklı yönetilirler. Bu alanlar deyim yerindeyse bu yasa gereğince ek koruma kalkanına sahip alanlardır. Buralarda “Doğa koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü” nün yönetim ve planlaması söz konusudur. Ancak mülkiyet, yangınla mücadele ve diğer altyapı hizmetleri gene Orman Genel Müdürlüğü tarafından yürütülür.
“Koruma Alanları” | Sayı | Alan (Da) |
Milli Park | 40 | 8.286.143 |
Tabiat Parkı | 203 | 969.575,00 |
Tabiatı Koruma Alanı | 31 | 66.837 |
Tabiat Anıtı | 112 | 66.837 |
Yaban Hayatı Geliştirme Sahası | 82 | 11.928.090 |
Sulak Alanlar * | 14 | 1.844.870 |
Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan* | 20 | 2.884.270 |
Gen Koruma Ormanı | 276 | 399.976 |
Muhafaza Ormanları | 55 | 3.204.510 |
Tohum Meşceresi | 395 | 452.420 |
Tohum Bahçesi | 177 | 13.390 |
Özel Çevre Koruma Alanları | 16 | 24.591.160 |
Kent Ormanları | 151 | 128.078,30 |
TOPLAM | 1572 | 54.836.156 |
Çizelge-1; Ülkemizde hukuksal durumlarına göre özel olarak “koruma” altına alınmış alanlar
Görsel: Köprülü Kanyon Milli Parkı
Ülkemiz IUCN (Uluslararası korunan alanlar birliği) üyesi olup, Çizelge-1 de görülen toplam 5 milyon hektardan fazla olan korunan alanlarımızın bazıları IUCN listesinde yer almaktadır… (devam edecek)