Yükleniyor...
Türkiye’de yaşanan hemen her sorunun altında cehalet yatar. Cehalet ise bilmemekten çok daha kötüdür. Cehalet doğru bildiğini sanmak, bundan emin olmak, hiçbir şüphe duymamaktır. Kendi bildiğinden farklı düşünceleri görüşleri mantıklı bir gerekçe göstermeden tamamen reddetmektir.
Cehalet kibir derecesinde özgüvenlidir cüretkârdır. Cehalet ahlaksızdır, yalancıdır, küfürbazdır. Yeri geldiğinde saldırgandır, umursamazdır, vicdansızdır.
Cehaletle mücadele yıldırıcıdır, bezdiricidir. Cehalet gerçeğe karşı yalanla, doğruya karşı yanlışla, iyiliğe karşı kötülükle karşı koyar. Hem de büyük bir inatla.
Hayatın yazılı olmayan kurallarından biri de karşılaştığımız bir sorunu ne kadar görmezden gelirsek, doğru çözümü ne kadar ertelersek, sorunun da o derece büyüyeceği ve çözümünün zorlaşacağı gerçeğidir.
Cahilin, yalancının, organize kötülüğün hüküm sürdüğü, her köşe başını tuttuğu ülkemizde, kolayca çözülebilecek bir sorunun yıllarca görmezden gelindiği için büyümesi ve çözümünün de zorlaşması kaçınılmaz oluyor.
Sokak hayvanlarının sayısının kontrolsüz bir şekilde artmasına çözüm olarak hükümetimiz yeni bir kanun yapmayı uygun gördü. Hâlbuki mesele eski kanunun yetersizliği ya da yanlışlığı değil uygulanmamasıydı.
Çözüm neymiş, düşünülüp taşınılacakmış. Konuyla ilgili farklı kesimler dinlenecekmiş. Acaba Avrupa’da nasılmış. Yahu çözüm zaten kabak gibi ortada.
Kısırlaştırma.
KISIRLAŞTIRMA !..
Güya çözüm için dinleyip görüş aldıkları kişiler içinde sosyal medya hesabından köpeklerin sinsice nasıl zehirleneceğini detaylıca anlatan bir sözde profesörün ve memlekette köpek kıtlığı varmış gibi köpek üretimi yapan namussuz bir tüccarın da olması, gerçek niyet hakkında ipucu veriyordu. Sokak hayvanları meselesinin çözümünde dinlenmesi gereken yetkin kişiler ise ortada yoktu.
Sahipsiz hayvan popülasyonunun artmasının en önemli sebebinin yeterince kısırlaştırma yapılmaması olduğunu tespit etmek için konuyla ilgili derin bilgi sahibi olmak gerekmediği açıktır. Hatta yeterini, birazını geçin, bunca yıldır yapılması gerekenin onda biri kadar bile kısırlaştırma yapılmadı ülkemizde. 2004 yılından beri sokak hayvanlarının kısırlaştırılması belediyelerin yasal sorumluluğu. Ama çoğu belediye yasalar zorunlu kılmasına rağmen tek bir kısırlaştırma yapmadı bunca yıl. Yapılan kısırlaştırmalar da köpek nüfusuna oranla çok yetersiz kaldı. Ve kanuni görevini yapmayan belediyelere ne hesap soran oldu, ne yaptırım getiren ne de umursamazlıklarını gündeme getiren.
Niteliksiz, bilgisiz, vicdansız kişilerin yönettiği bazı belediyelerin tek yaptığı, sokak hayvanlarının nüfusunun arttığı bölgelere araç gönderip hayvanları toplayıp belediye sınırları dışına atmalarıydı. Hem de kısırlaştırma yapmadan.
2024 itibariyle 4 milyondan fazla sahipsiz köpek olduğu söyleniyor. Belki daha da fazla. Altını önemle çizmek isterim ki bu rakam hayatta kalabilenlerdir. Sokakta doğan köpek yavrularından yarıdan azı yetişkinliğe erişebilmekte, karma aşıları olmadığı için büyük çoğunluğu başta kanlı ishal olmak üzere türlü hastalıkların pençesinde can vermektedir. Barınağa yollanan köpek yavrularının ise yüksek bulaşı riski yüzünden yaşama şansları neredeyse hiç yoktur. Bunca zorluklara rağmen sahipsiz köpeklerin sayısının bu derece artmasının sebebi, vurdumduymaz belediyelerin uzun yıllardır süren kısırlaştırma yapmama ısrarıdır. Boğa ve deve güreşleri gibi hayvanlara eziyet edilen etkinlikler söz konusu olduğunda ise belediyelerimiz tüm imkânlarını seferber ederler.
Köpeklerin ve tabi ki kedilerin geometrik çoğaldığı düşünüldüğünde tek bir kısırlaştırmanın bile yüzlerce yavrunun dünyaya gelmesine engel olabileceği bir gerçektir. Örneğin doğurgan dişi bir köpek kısırlaştırıldığında haliyle bir daha asla yavrulayamaz. Aksi halde bu köpek senede en az bir ya da iki üç kez çiftleşerek 10 20 hatta 30 yavru dünyaya getirebilir. Takip eden yıllarda anne doğurmaya devam ederken yavrularından hayatta kalan dişilerin de hepi topu 6 ay sonra doğurganlığa erişebileceği düşünüldüğünde kısırlaştırmakla kısırlaştırmamak arasındaki farkın ne derece büyük olduğu ortaya çıkar.
Ve sokak hayvanlarıyla ilgili yeni yasa hazırlığı yapan hükümetin başı Cumhurbaşkanı’ndan şöyle bir açıklama geldi.
” Kısırlaştırma çözüm değil ”
Cumhurbaşkanlığı makamına kadar yükselmiş birinin sözlerini pek çok vatandaşımız ciddiye alıp şöyle düşünmüştür herhalde:
”Demek gerekli kısırlaştırmalar yapılmış. Ama hayvanlar üremeye çoğalmaya devam ediyor. Sokak hayvanları kısır oldukları halde çiftleşiyorlar çoğalıyorlar. “
“Kısırlaştırma çözüm değil” cümlesinin devamını da anlayan anladı.
“Mecburen öldürmek zorundayız”
“Kimse bize merhamet dersi vermesin”
Yalana yanlışa âşık bir zihniyete iyiyi doğruyu anlatmanın olanaksızlığını bildiğimiz için ders vermeye hiç niyetimiz yok. Neresinden tutsanız elinizde kalan bu saptamayı bir cumhurbaşkanından duymak ülkemiz için ve daha önemlisi sokak canları için büyük talihsizlik doğrusu.
Kısırlaştırma çözüm değilmiş. Yahu yeterli kısırlaştırma yapılmadı ki çözüm olsun. 20 senedir yapılması gerekenin onda biri kadar, yirmide biri kadar bile kısırlaştırma yapılmadı bu ülkede.
Şöyle devam etti Cumhurbaşkanı:
“Hayvanlar konusunda kimse bize merhamet dersi vermeye kalkışmasın. Hele hele, bölücü terör örgütünün beşikteki bebeği katletmesine, canlı bombaların şehirlerimizde masum sivilleri aramızdan almasına, Gazze’de, şu anda sayısı 16 bini bulan masum çocuğun, sayısı 40 bini geçen masum insanın katledilmesine ses çıkarmayanlar, kalkıp da bize merhametten bahsetmesin. Dağdaki eli kanlı katil sürülerine methiyeler düzenler, kimse kusura bakmasın ama bize vicdan ve merhamet nutku çekemez. Timsahın gözyaşları merhametten değildir.”
Tabi ya.. Hayvanseverler İsrail’i ve terörü destekliyorlar, Filistinlilere ve terör mağdurlarına merhamet etmiyorlar. Bir de kalkıp merhamet üzerinden hükümeti eleştiriyorlar. Bizim demagog durur mu? Yapıştırıyor cevabı. Kendisi terörle mücadele ve siyonizm karşıtlığının şampiyonu ne de olsa.
Sokak hayvanları gibi siyaset üstü bir konuda bile bu kadar ahlaksız, çirkin ve yüz karası bir demagojiye sarılan bir zihniyet Türkiye’nin hangi sorununu çözebilir ki?
Gerçekler demagoji yapmaya benzemez. Kafanıza göre de evirip çeviremezsiniz. İktidara geldiğinde sıfırlanmış olan terörü hem ülkemizde hem Suriye’de hortlatan hayvanseverler değil, Erdoğan’ın bizzat kendisidir. Uyguladığı dış politikayla Suriye’yi istikrarsızlaştırarak ve siyasi çözümden yana olan Elfetih yerine savaşı tek çözüm yolu olarak gören Hamas’ı destekleyerek İsrail’in saldırganlığına uygun ortam hazırlayan da yine hayvanseverler değil Erdoğan’dır. Siyonist BOP’un eş başkanlığının hakkını vererek İsrail’in çıkarlarına hizmet eden de yobazların tabiriyle itetaparlar değil Erdoğan’dır. Konumuz dışında olsa da hatırlatmadan geçemiyorum.
Yakın zamanda aynı zihniyet aynı konuda benzer bir çarpıtmaya başvurmuştu. Bu kafanın ne kadar hasta ve tehlikeli olduğunu iyi anlatan olay şöyle gelişmişti. Genç bir kadın oyuncu bir ödül töreninde sokak hayvanları sorununa dikkat çekmiş ve sorunun çözümü için kısırlaştırma çağrısı yapmıştı. Kısa konuşmayı hatırlamakta yarar var:
”Beni izleyemeyen ve izlese de hiçbir şey anlamayacak olan ama eve dönmemi sabırsızlıkla bekleyen köpeğim var benim. Şu anda arkadaşıma emanet, gözüm arkada değil. Çok şanslı ve mutlu bir köpek. Fakat sokaklarda onun kadar şanslı, mutlu olmayan bir sürü canımız var. Biz vicdanlı bir milletiz, merhamet duygusu yüksek bir milletiz. Onları hayattan koparmadan da onlarla sağlıklı bir ortak yaşamı sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Belediyelerde yapılacak, yapılması beklenen kısırlaştırma faaliyetinin bu sorunu çözeceğinden eminim. Çok teşekkür ederim.”
Kısa ve yerinde bir konuşma değil mi? Ama bizim yobaz takımı ayağa kalktı. Genç ve başarılı kadın sanatçımıza hemen toplu linç kampanyası açarak kin kustular, hakaretler yağdırdılar.
”İtetapar seni, Gazze’ye nasıl değinmezsin. Köpek neymiş? Kısırlaştırma neymiş? Gazze’dekilerin köpek kadar değeri yok mu?”
Erdoğan’ın Başdanışman sosyal medya hesabından şu açıklamayı yaptı: “Bu konuşma, milletin sinir uçlarına dokunmak maksadıyla ayrımcılığı pekiştirmek için yapılmış, hazırlanmış bir konuşma”
Gelmişini geçmişini, zihniyetini demagojisini protesto ettiklerim. Sokak hayvanları sorunuyla Gazze’nin, milletin sinir ucunun, ayrımcılığın ne alakası var? Birine değinmek ötekini yok saymak manasına mı geliyor? Sokak hayvanları meselesinin çözümü Gazze’dekilere zarar mı verecek? Dünyada da Türkiye’de de tek sorun Filistin değil. Sorun çok. İsteyen istediği sorunu düşünce özgürlüğü çerçevesinde dile getirir.
Bu kadar samimi iyi niyetli ve tamamen doğru bir konuşmaya bu kadar büyük bir kin nefret dalgasıyla öfke kusmak, ileri derecede bir sapkınlık değil de nedir? Sizler bu ülkenin hiçbir sorununu çözemezsiniz. Sadece daha beter edersiniz. İnsana saygınız sıfır.
Bir de ne deseler beğenirsiniz. Yaratılanı severlermiş yaratandan ötürü. O sözün manası da aslında şudur. ”Sevilecek bir tarafın yok. Ama yaratanın hatırına seviyoruz işte.” Hâlbuki bu zihniyetin çıkardan paradan başka bir şeyi sevdiğine şahit olmadık.
Dönelim esas konumuza. Kısırlaştırma yapılmaması yanında sorunu büyüten etkenlerden bir diğeri de kayıt dışı köpek üretimidir. Ve bu üretim hala devam etmektedir. Sosyal medya hesaplarından ürettikleri köpeklerin resimlerini bile paylaşıyor tüccarlar. Talep ederek arzı tetikleyen sözde cins köpek sevdalıları da bu paylaşımlara yorum yağdırıyor.
” Ay çok tatlılar. Ne kadar? ”
“ Fiyat öğrenebilir miyim? ”
Hayvanseverlerin dilinde tüy bitti ”satın alma sahiplen“ diye diye. Sokaklar, barınaklar kıyamet gibi can dostlarımızla doluyken birileri üretip para kazanmaya, birileri de satın almaya devam ediyor. Hem de uçuk fiyatlara. Denetleyen, dur diyen de yok. Barınakta hiçbir suçu olmadığı halde müebbet hapse mahkûm edilmiş canlardan birini kurtarıp sıcak bir yuva vererek mutlu etmek yerine tüccarları mutlu eden sözde cins köpek severler. Hayvanseverliği bırakın insan değilsiniz.
Köpek üretimi yapan diğer kesim ise hayvancılıkta kullandıkları çoban köpeklerini çiftleştirerek elde eden, doğan yavrulardan işlerine yaramayanları oraya buraya çöp gibi atan vicdansızlar. Attıkları köpeklerden dişi olanların her biri kısırlaştırma yapılmadığı takdirde yüzlerce köpek dünyaya getirmeye aday. Hayvanseverlerin kısırlaştırma ve çoban köpeğini başka yollardan edinme tavsiyelerinin sonucu ise genelde saldırganlık oluyor bu zihniyete sahip insanlarda. Sorunu daha da büyüten bu durum da diğerleri gibi hükümetin ve belediyelerin umurunda bile değil.
Hayvanseverler neden yeni yasayı katliam yasası olarak adlandırıyorlar? Mesele sadece tepkiler üzerine vazgeçilen 30 gün içinde sahiplenilmeyen köpeklerin öldürülmesi değil elbet. Esas mesele tüm köpeklerin barınaklara alınması. Çünkü en iyi barınak bile köpekler için müebbet hapistir. Hele köpeklere karşı ilgisi bilgisi sevgisi olmayan yöneticilerin personellerin çalıştığı belediyelerde barınakların ölüm kampına, cehenneme dönüşmesi işten bile değildir. Sokaktaki tüm köpeklerin barınaklara kapatılmasıyla oluşacak kalabalığın alan darlığının yaratacağı sorunların, bırakınız köpeklere sağlıklı bir yaşam sunmayı, sağlıklı hayvanların dahi ruh ve beden sağlıklarını bozup acılı bir ölüme götürmesi kaçınılmazdır. Tartışmalı yasayı hazırlayanların mevcut barınaklarda yaşanan olumsuzlukları görmemeleri duymamaları imkânsız. Bir de samimiyetsizce köpekleri sahiplendirmekten bahsediyorlar. Bu kadar fazla sayıda köpeğin sahiplendirilme şansının yok denecek kadar az olduğunu bile bile. Köpek sahiplenmek isteyen pek çok insan maalesef sözde cins yavru arıyor ve tüccarlara başvuruyor. İşin kötüsü barınaklar ve sokaklar o cins dedikleri türden köpeklerle dolu.
Yeni yasa uygulanırsa sokak hayvanlarının en önemli güvencesi olan toplama yasağının kalkmasıyla topluma tamamen uyum sağlamış sosyalleşmiş köpekler bile karga tulumba alınıp barınaklara tıkılacak, bazıları vicdansız belediyeler tarafından meçhule götürülecektir. Bu da düpedüz zulümdür. Mevcut durumda sahipsiz köpeklerin yüzde 1-2’si barınaktayken dahi koşullar yetersizken yüzde yüzüne barınaklarda çok iyi bakılacağını iddia etmek kötü niyetten başka bir şey olamaz.
Sokak hayvanlarının yaşam hakkını gasp eden, tamamını barınak cehennemine yollamayı amaç edinen kanunu yapanların ve destekçilerinin tepki gösterdiği hayvanseverler de aslında sokakta sahipsiz hayvan istemiyor. Sadece bu hedefe hayvanların yaşam hakkı korunarak ulaşılmasını istiyorlar. Ve altını çiziyorum, hayvanseverler yıllardır kısırlaştırmanın önemine dikkat çekmeye çalışıyor, yeri geldiğinde kendi imkânlarıyla kısırlaştırma yapıyor ve kesinlikle kedi köpek üretmiyorlar. Mevcut koşullarda kedi köpek üreten hayvansever değil tüccardır. Milyonlarca köpek sahiplenilmeyi beklerken köpeği sözde cins diye doğurtup eşe dosta dağıtan işgüzarlara da hayvansever demek mümkün değildir.
Hükümetin kontrol ettiği yayın organlarında ve hükümet yanlısı sosyal medya hesaplarında sokak hayvanlarına karşı bariz bir kara propaganda kampanyası, algı operasyonu başlatıldı ülkemizde. “Köpek saldırısında öldü” haberini yaymadan önce adli tıp raporunu bile beklemiyorlar. İftira atma olasılığı umurlarında bile değil. Köpeklerle ilgili olumsuz olaylar çok geniş ve abartılı şekilde gündeme getirilirken yaşanan olumsuzlukların baş sorumluları olan kısırlaştırma özürlü belediyelerin, köpek üreticisi tüccarların, köpeklerini terk eden vicdansızların adı bile anılmıyor. Tek suçlu var. Köpekler! Sokak köpeklerini resmen terörist ilan ettiler.
Saldırganlaşan çok az sayıda köpeğin de doğduğundan beri neler yaşadığını, nasıl o hale geldiklerini, belediyeler kanuni görevlerini yapmış olsalar hiç dünyaya bile gelmemiş olacaklarını düşünen de yok.
Yahu kısırlaştırma yapmayan belediyeleri yönetenler insan, belediyeleri denetlemeyen yaptırım getirmeyen hükümetleri yöneten insan, para için köpek üreten insan, hatta yasadışı köpek ırklarını talep eden üreten de insan. Köpeklerini terkeden de insan. Gerçek suçluları görmezden gelip zor koşullarda yaşam savaşı veren suçsuz günahsız sokak hayvanlarını hedef gösterenlerde, hepsini saldırgan ve tehlikeli ilan edenlerde vicdanın merhametin adalet duygusunun zerresi var mı Tanrı aşkına?
Gerek hükümete yakın basın yayın sosyal medya organlarında sokak hayvanları aleyhinde yürütülen kara propagandalarla gerek yeni sokak hayvanları kanununun oluşturduğu havayla beklendiği gibi ruh hastası saldırgan kişiler en savunmasız, en zayıf halka olarak gördükleri sokak canlarına karşı harekete geçtiler ve yurdumuzun farklı yerlerinden katliam haberleri üst üste geldi. Kanunu yapan vekillerin oturum sonrası zafer kazanmış edasında pişmiş kelle gibi kameraya sırıtışları da akıllarda.
Hayvanlara karşı şiddetin sadece kayıt altına alınıp sosyal medyaya yüklendiğinde kovuşturulmakta olduğunu da düşündüğümüzde olan biten aslında buz dağının görünen yüzüdür Ayrıca kayıt altına alınsalar bile zanlılar zaten hiçbir zaman hak ettikleri cezayı almamaktalar.
Hayvanseverlik en hayırlı en haklı olduğu kadar en çilekeş uğraşıdır. Tek bir hayvanın sorumluluğu bile evlat sahibi olmak kadar ciddiyken sokaktaki sayısız kedinin köpeğin sorumluluğunu hissetmek taşınması imkânsız bir yüktür. Ömür biter, beslemeler tedaviler kısırlaştırmalar bitmez. Ne zaman yeter ne de para.
Cehalet sadece yasamada yürütmede değil sahadadır da. İncir çekirdeğini doldurmayacak bir mevzu için ölümüne kavga etmeye hazır ruh hastaları sokak hayvanlarına yardım etmek için didinen insanları engellemeye çalışır.
”Buraya mama koyma “
“Hep sen alıştırıyorsun bunları “
Kendinden olmayan herkese karşı nefret derecesinde olumsuz duygular geliştirmek için gerekçe bulmak konusunda oldukça yaratıcı olan yobazların en sert tepki gösterdiği kesimlerin başında gelir hayvanseverler.
“Vay sizi itetaparlar, köpekperestler”
“Hayvanları insanlardan daha mı çok seviyorsunuz”
“Hayvanlara yardım edeceğinize insana yardım etsenize”
“O kadar çok seviyorsanız sahiplensenize tüm köpekleri”
Ben şahsen tüm hayvanları ve bitkileri insanlardan daha çok seviyorum. Dünyadaki muhteşem ahenge uyum sağlamayan tek canlı türü olan, karadaki denizlerdeki havadaki canlı türlerini günden güne yok eden, ihtiyacından fazlasını tüketerek umursamazca kirleterek dünyamıza geri dönülmez zararlar veren insanoğluyla içinde hiçbir kötülük barındırmayan tüm diğer canlıları sevilesilik açısından kıyaslamak bile manasız geliyor bana.
İnsanlara yardım etmek de takdir edilecek bir şey tabi ki. Zaten hayvanlara yardım etmek insana yardım etmeye engel de değil. Ama bir insan yardıma ihtiyaç duyduğunda yetişecek ailesi, akrabaları, dostları, belediyeler, devlet kurumları, vakıflar, dernekler varken sokaktaki hayvanların hayvanseverlerden başka kimseleri olmadığını unutmamak gerek.
Hayvanseverlerden bütçesine bilgisine ve organizasyon yeteneğine güvenen, kendi imkânlarıyla özel alanda onlarca hatta yüzlerce köpeğe bakmaya çalışan insanlarımız dahi var. Köpeklerin aşılama tedavi besleme kısırlaştırma masraflarını karşılamaya çalışarak ömür tüketiyorlar. Çevrelerinde yaşayanların tek yaptıkları ise buldukları yavru köpekleri özel barınak kuran hayvanseverlerin kapısına bırakmak oluyor.
Hayvanseverlik haklı olduğu kadar imkânsız derecesinde zor bir davadır ve sokak hayvanlarının yaşam hakkını savunmaktan ibaret değildir elbet. Diğer tüm canlıları istismar ederek yok ederek düşük seviyede de olsa medeniyet kuran insanoğlunun hırsına, açgözlülüğüne, bencilliğine, acımasızlığına ve cehaletine karşı tüm canlıların yaşam hakkını savunmaktır hayvanseverlik. Endüstriyel hayvancılıkta balıkçılıkta kârı artırmak ve maliyeti düşürmek için uygulanan zulümler, boş inanç uğruna katledilen hayvanlar, eğlence için dövüştürülen ve güreştirilen hayvanlar, başta tıp ve kozmetik sektöründe işkencelere uğrayan denek hayvanları, son teknoloji silahlarla donanan avcıların hedefi eğlencesi olan hayvanlar, kürkü veya dişi için öldürülen hayvanlar, canlı canlı haşlanan ıstakozlar.. Listenin sonu gelmez. Şeytan kötülük yapma sanatında insanoğlunun ancak stajyerliğini, getir götürünü yapar.
Bir hayvansever için kedi, köpek ne ise inek, koyun, tavuk da odur. Günümüz medeniyeti ise tüm hayvanların hatta tüm bitkilerin aklı, duyguları ve kişiliği olan, birbirleriyle iletişim kurabilen canlılar olduğunu tam olarak anlamaktan çok uzaktır.
Hayvanlar, Tanrının dilsiz askerleridir. Dünyaya sınanmaya geldiysek bu sınavın en önemli belirleyicisi hayvanlardır. Kişinin hayvanlara karşı tutumu ve davranışı onun manevi gelişmişlik olgunluk seviyesini gösteren en önemli kanıtken, hayvanların genel yaşam koşulları ve hakları da bir toplumun medeniyet seviyesinin en önemli göstergesidir. Savunmasız hayvanları istismar edenler, zulmedenler, yaşam haklarını gasp edenler en alçaktır ve en karanlık ruhludur.
4 Yorum