25.10.2025

Horasan/Azerbaycan havzası siyasi idaresi

Bugün elimizde bulunan ve 14. yüzyıl öncesine ait Türklükle ilgili eserlerin tamamına yakını ya İlhanlı döneminde İran’da yazılmış ya da o dönemde Tebriz, Erdebil, Şiraz, İsfahan, Save ve Horasan’da nüshaları yeniden göçürülmüş eserlerdir.


Horasan/Azerbaycan medeniyet havzası

Horasan/Azerbaycan medeniyet havzası yazısının 2. bölümüdür.

İslam sonrası Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının merkez siyasi iradesini Hazarlardan başlayarak sırayla aşağıda takdim ediyorum:

  1. Hazar Devleti (468 – 1048)

Hazar devletinin esas kuruluş arazisi olarak Azerbaycan, Horasan, Batı ve kısmen merkezi İran bölgesi olarak tespit edilmektedir. Hazar Devleti, esas toprakları olan günümüz İran arazisinde Emevîlere karşı direnişlerde yenilerek geri çekilmiş, Kafkasya ve daha sonra kuzey Karadeniz bölgesi ile yetinmek zorunda kalmıştır. Hazar devleti yenilip Kafkaslara, ardınca da kuzey Kara Denize çekilse de yerli Türkler İslamiyet’i kabul ederek kendi hayatlarını kendi topraklarında sürdürmeye devam etmişlerdir. Tebriz, Hazar devletinin en önemli kültürel ve medeni merkezi olarak bölgedeki etkinliğini korumuştur.

  1. Saman Yabgu, başka bir değimle Sâmânîler Devleti (819-999)

Orta Asya’da İslam’la şereflenen Türklerin İslami devlet kuruculuğu esasen 840/1212 yılları arasında Orta Asya ve Maveraünnehir’de kurulmuş olan Karahanlılar Devleti ile başlar. Karahanlıları medeniyetçe kendi etkileri altında tutan ve yöneten ve 819-999 yılları arasında kurulmuş olan ve açık şekilde Reşîdüddîn Fazlullah-ı Hemedânî’nin (hk. 645- 718 / M. 1247 – 1318) “Câmiu’t-Tevârîh” ve “Oğuzname” eserinde Türk olduklarına vurgu yapıldığı Saman Yabgu, başka bir değimle Sâmânîler Devleti olmuştur. Deri/Fars dili ile paralel şekilde Türkçenin Arap dil inhisarcılığına karşı devlet ve dönem uleması tarafından ön plana alınması Samaniler döneminden itibaren başlar.

  1. Gazneliler veya Sebük Teginli’ler Devleti (963-1186)

Gazneli devleti, Saman Yabgu oğullarından Herat valisi Alp Tekin tarafından, Hindistan’ın Pencap bölgesi ile günümüz İran’ın büyük kısmı ve Harzem’e kadar olan bölgede kurulan bir Türk devleti olmuştur. Sultan Mahmut döneminde Gazneliler Kuzey Hindistan’ı hâkimiyeti altına alarak, bölgede İslâm kültürünün daha geniş biçimde yayılmasının önünü açmıştır.

  1. Büyük Selçuklu Devleti (1037-1194)  11. ve 14. yüzyıllar arasında Büyük Selçuklu Devleti, İslam dünyasının azami kısmını yönetimi altına almıştır. Selçuk Bey, 1009’da Oğuzları bir devlet düzeninde örgütlemeği başarmıştır. Selçuklular tarafından günümüz Nişabur, Rey ve sonra ise İsfahan Başkent olarak seçilmiştir.

Melikşah, 20 Kasım 1092 tarihinde, iç kavgalar sırasında zehirlenerek öldürüldükten sonra devlet, büyük çalkantılar içine sürüklendi. Nitekim Büyük Selçuklu devleti Melikşah’ın oğulları arasında dört parçaya bölündü:

  1. Kirman Selçukluları; 1187 tarihine kadar devam etmiştir.
  2. Şam-Halep Selçukluları; 1117 tarihine kadar devam etmiştir.
  3. Anadolu Selçukluları; 1077’den 1308’e kadar 231 yıl sürmüştür.
  4. Irak ve Horasan Selçukluları; 1194 tarihinde Harezmşah Sultan Alaattin Tekiş ile yaptığı savaşta yenilgiden sonra sona ermiştir.

Yeri gelmişken kaydedilmelidir ki, Türk İslam Sentezcilerinin bilimsel esası olmayan boş iddialarından biri de Selçukluların Farslaştıkları/İranileştikleri ve Türkçe eser yaratmadıkları yönündedir. Yukarıda kaydedildiği gibi Divanu Lügat-it-Türk ve Atabetü’l-Hakayık gibi eserler Selçuklu tebaası tarafından kaleme alınmıştır. Kutadgu Bilig eserinin müellifi ise yine yerinde değinildiği gibi Horasanlı Firdevsi’nin Şahnamesi’ni örnek alarak yazdığı bilinmektedir. Bu ve diğer onlar Oğuz Name ve Dede Korkut eserleri de Selçuklu topraklarında kaleme alınmıştır. Türk İslam Sentezcilerinin İran’ı gayri Türk olarak lanse edilen pers veya Persian’liğe mal etmesinin arkasında duran en önemli mesele tamamen siyasi ve garazdır, kendi kimliğine duyulan şüphedir. Yayınlanacak eserde buna da değinilmiştir.

  1. Harezmşahlar Devleti (1097-1231)

Anuş Tegin tarafından esası koyulan Harezmşahlar Devleti, Atsız ve İlaslan (Elaslan) devirlerinde hem Irak Selçukluları hem de Kara Hitaylarla mücadele etmiştir. Nitekim Elaslan, Sultan Sencer’in ölümü üzerine bağımsızlığını ilân etmiştir. Harzemşah’ların en büyük hükümdarı Alaaddin Tekiş olmuştur. Tekiş, önce Kara Hitayları, ardından son Selçuklu Hükümdarı II. Tuğrul’u yenmiştir. Harzemşah’lar kısa sürede sınırlarını, Doğu Anadolu’dan Maverâünnehir’e kadar genişletmiş ve adeta Selçuklu devletinin vârisi olmuşlardır. 1220′de bütün ülke, Cengiz Han’ın önderliğindeki Türk-Moğol Orduları tarafından ele geçirilmiştir. Celâleddin Harzemşah, devleti yeniden toparlamak için uğraştıysa da başarılı olamamıştır. Ölümü üzerine Harzemşah’lar devleti, tamamen ortadan kalktı. Harezşah’lar önce Gürgenç, Semerkant, Gazne, sonunda ise Tebriz kentini Eldenizlerden alarak Başkent yapmışlardır. Terbiz veya Tebriz, Eski Türk uygarlığının beşiği olarak bu dönemden itibaren yeniden canlanmaya başlamıştır. Harezmşah’lar, Selçuklu devletinin devamı olarak nitelendirilmektedir.

  1. Büyük İlhanlı Devleti (1256-1335)

Cengiz Han’ın torunu Hülagü Han 1256’de Harezmşah’ların son başkenti Tebriz’de halk tarafından karşılanarak şehre dâhil olmuş ve o eski Türk uygarlığının vârisi olan şehri, bölgenin yeniden başkenti olarak tayin etmiştir. İlhanlılar büyük çoğunlukla ehlibeyt sevgisine dayalı İslâmiyet’i kabul ederek, Tebriz merkezli devletlerini, yerli Türklerin katılımıyla etkin bir biçimde yönetmek için karşılarında duran iki büyük engeli ortadan kaldırmışlar. Birincisi, Mezhep kavgalarıyla ülkenin gelişimini ve dinçliğini bozan İsmaillileri (Haşhaşileri) etkisiz hale getirmek için Alamut kalesini ortadan kaldırdılar. İkincisi, İslam ve İslamiyet’i suistimal ederek Arap dil inhisarını, kültür üstünlüğünü savunan, gayri Araplara/Acemlere siyasi cihetten var olma hakkı tanımayan, Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının tebaalarını mevali olarak tanımlayan ve Arapçılığı ön planda tutan, Emevî tefekkürüne esaslanan Abbasi Hilafetine son vermek kastıyla 1258’de Bağdat’a yürüyüp, Müstesem’i ortadan kaldırdılar. Bu Türk karşıtı Emevî döküntülerini etkisizleştiren ve Türk İslam dünyasını bu yobazlardan temizleyen İlhanlı devleti, Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasının merkez siyasi iradesini 1357.yıla kadar doğrudan temsil etmiş ve 1925’e kadar devam eden siyasi irade için hukuki esas teşkil etmiştir. İlhanlı devletinin Horasan ve Azerbaycan Türk ordusu tarafından Bağdat’tan temizlenen bu Türk/Acem karşıtı Emevîlerden arda kalanlar merkez siyasi iradeyi temsil eden İlhanlı devleti ile rekabet halinde olan Mısır Memluk Türk devletine siyasi faaliyetten menedilmiş biçimde sığınmışlardı ve 15. yüzyılın ikinci yarısı ve 16. yüzyılın ilk yıllarında, Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasından imtina etmiş ve Rum Bizans varisliğine soyunmuş olan Osmanoğulları ve Rumlarla birleşerek İstanbul üzerinden Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasında hakim olan Türk İslam anlayışına karşı getirdikleri yeni bir yorumla Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasına karşı amansız bir savaşın başlatılmasında müstesna rol oynamışlardır.

İlginç olan bir meselede, Kayser-i Rum Osmanlısı üzerinden Horasan/Azerbaycan medeniyet havzasındaki hâkim Türk İslam anlayışına karşı getirdikleri yeni itikadî yorumla başlattıkları bu kanlı savaşların zaman aşamasında Şii-Sünni savaşı olarak lanse edilmesidir. Bu konu ayrıca geniş biçimde ele alınarak eserimizde incelenmiştir. Birde asla unutulmamalıdır ki, bugün elimizde bulunan ve 14. yüzyıl öncesine ait Türklükle ilgili eserlerin tamamına yakını ya İlhanlı döneminde İran’da yazılmış ya da o dönemde Tebriz, Erdebil, Şiraz, İsfahan, Save ve Horasan’da nüshaları yeniden göçürülmüş eserlerdir. Başka bir ifade ile bugün bilinçli Türklüğümüzü büyük oranda Erdebil, Şiraz, İsfahan, Save ve Şiraz Mirzalarının eserlerine ve onlara sahip duran İlhanlı devletine borçluyuz.

Yazar

Rahim Cavadbeyli

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar