07.11.2024

Resulzade’nin Nizamisi

Emin Resulzade millî tarihimizin en hassas ve çelişkili meselesi olan şimdiki İran coğrafyasında büyük imparatorluklar kurmuş Türk hanedanlarının Farsça’yı neden devlet dili yaptıklarına ve Fars edebiyatının gelişmesini neden himaye ettiklerine açıklık getirmiştir.


Bu makale Prof. Dr. Nesib Nesibli’nin  

“Güney ile Kuzey Azerbaycan Sorunları”  

kitabından alınmıştır. 

Ahmed Kesrevi’den Şeyhülislâmiye kadar tüm Pan-İranistlerin ve Fars ırkçılarının büyük istekle tekrar ettikleri teze göre, Azerbaycan’ın eski halkı Azeri’lerden ibaretmiş. Onlar da şiirler söylemiş, Fars edebiyatının zenginleşmesi için çalışmışlar. Bu fikrin yanlışlığını gösteren eserler arasında Mehmet Emin Resulzade’nin Azerbaycan şairi Nizami adlı akademik araştırması özel bir yere sahiptir. Bu inceleme Mehmet Emin Bey’in Avrupa’da yaşamak zorunda kaldığı 30’lu yıllarda yazılmış, büyük şair Nizami’nin 1941 yılındaki 800. doğum yılı anısına ithaf edilmiştir. O dönemlerde, İran’da ve İran dışında Nizami için anma törenleri yapılmaktaydı. Nizami, geleneksel olarak İran ya da Fars şairi olarak takdim ediliyordu. Bu konuda SSCB istisnaydı. Resulzade’ye göre, Nizami ebedî eserlerini Farsça yazmasına rağmen, onu İran/Fars şairi saymak doğru değildir. Nizami, Türkoğlu Türk’tür. Nizami’nin etnik aidiyetine açıklık getiren yazar, millî tarihimizin bazı önemli konularını bilimsel, objektif şekilde inceleyerek millî tarih algısının oluşmasına ciddi katkıda bulunmuştur.

Emin Resulzade millî tarihimizin en hassas ve çelişkili meselesi olan şimdiki İran coğrafyasında büyük imparatorluklar kurmuş Türk hanedanlarının Farsça’yı neden devlet dili yaptıklarına ve Fars edebiyatının gelişmesini neden himaye ettiklerine açıklık getirmiştir. Teorik genellemeler açısından eserin en cazip bölümü olan “Türk hakimiyeti altında Fars edebiyatı” başlıklı bölümde yazar sorunu şöyle şekillendirmiştir: “Neden bin yıldan beri, İslâm’ın doğuşunun hüküm süren sülaleleri, pek az ve önemsiz istisnalarla neredeyse hepsi Türkler iken, klasik İslâmî Türk edebiyatının doğuşu Fars edebiyatının kalkınmasından 3-4 yüzyıl sonraya kalmıştır?”1 Daha sonra yazar bu sorunu daha açık bir şekilde ifade etmektedir: “Bağdat halifelerini dini birer sembol hâline getirerek siyasi iktidarı kendi ellerine alan Türk sultanlarının, idarede Arapçadan başka bir dil kullanmaları anlaşılabilir bir olaydır; fakat bu dil, neden Türkçe değil de Farsça oluyor?”2

Resulzade bu hassas konunun birkaç sebebine işaret etmiştir. Birinci sebep: “… Çünkü Asya çöllerinin derinliklerinden akıp gelen ve Yakın Doğu’da saltanatlar kuran Türkler göçebeydiler. Göçebelerin kondukları memleketlerde, yerel medeniyetlere uymaları ise olağan bir şeydir. Nitekim aynı olay, Çin’de hüküm sürmüş Türk hanedanlarının tarihinde de görülmüştür.”3 

Çürümüş hilafetin geniş topraklarında siyasi hâkimiyeti eline alan Türk hanedanları Arap merkeziyetçilerine karşı yerli Fars görevlilerinden faydalandılar. Resulzade, Fars dili ve edebiyatının statüsünün artmasının ikinci önemli nedenini de şöyle ifade etmiştir: “…siyasetçe, Arap merkeziyetçiliğiyle mücadele ve rekabet hâlinde bulunan Türk sultanları ise, pek tabii olarak, güvendikleri yerel ayan zümresinin yaşadığı ve yaşattığı şehirli “Acem” adetleriyle beraber, kullandıkları edebî dili (Farsçayı) dahi hem kendileri kabul ediyor, hem de onun yayılmasında amil oluyorlar.”4 

Resulzade’ye göre, Fars dilinin bürokrasi ve edebiyat diline çevrilmesi akıl almaz bir olay değildir. 18. yüzyıl Avrupasını örnek göstererek görüşlerini şu şekilde aktarmaktadır: “Bu yüzyılda Fransız olmayan Avrupalı yazarlar dahi eserlerini Fransızca yazmışlardır. Genellikle bu dil, o çağlarda, Avrupa’nın büyük bir bölgesi için, genel idare, bilgi ve edebiyat dili olmuştur.”5 Burada 16-17. yüzyıla kadar Latincenin Avrupa’da bilim ve edebiyat dili işlevini yerine getirmesi tarihî gerçekliği de ilave edilebilir. 

Farsçanın rolünün artması meselesinin dördüncü nedeni olarak yazar, şehir hayatında “İran’ın [Farsların] eski kültürel geleneklerinin etkisini taşıdığını” ileri sürmektedir.6 Yeni yönetim bu şehirleri yönetmek için “yerel aydınların bilgi ve tecrübelerine muhtaç idi.” Bürokratik çalışmalara Farsların geniş katılımı da çok iyi bilinen tarihî bir olaydır. 

Resulzadeye göre, Türk hükümdarların Fars dilinin statüsünü yükseltmelerinin farklı bir nedeni daha vardı: “… bu Türkler İslâmiyet’i ve İslâm kültürünü daha ziyade Horasan’daki Müslümanlaşmış Fars unsurdan öğrenmiş ve Maveraünnehir’de yerleşmiş İran medeniyetinin etkisi ve kılavuzluğu ile İslâmiyet’i kabul etmiş bulunuyorlardı.”7 8 

Resulzadeye göre, Nizami’yi “İran edebiyatının bir temsilcisi” saymak doğru değildir; çünkü Nizami, “duygu olarak bir Türk ve Müslüman”dır;8 “Konuları araştırılınca, Nizami’nin Fars ırkçılığından uzak, Türk sevgisiyle dolu, Kafkasya ortam ve şartlarına bağlı, yurdunun tarihî mukadderat ve jeopolitiğinden doğan daimi kaygılarla ilgili olduğu görülür. Bu nedenle Nizami, pek tabii Azerbaycan şairidir.”9 Kitabın büyük bir kısmı bu tezin ispatına yöneliktir. Mehmet Emin Bey farklı milletlerin (örneğin, Finlandiya) edebiyatından örnekler vererek, “yabancı dilde yazılmış bir eser, taşıdığı mana ve ruha göre, belirli şartlar içinde, bir millet için, milli olabilir” görüşünü ileri sürmektedir.10 

Nizami’nin “Fars nasyonalizminden uzak” olması, tabii ki, onu Fars ırkçılığının önderi Firdevsi’den ayırmaktadır. Hatta zıt yerlerde durduklarını göstermektedir. Nizami’de Firdevsi yaratıcılığının temelini oluşturan Arap ve Türk düşmanlığı kesinlikle yoktur. Şair geleneksel İran değerleri olan Zerdüştlük ve ateşperestliği İslâm’a aykırı değerler olarak saymaktadır. Ayrıca Nizami diğer bir İran/Fars olgusu İsmaili terörizmini de lanetlemektedir. Resulzade, Firdevsi’nin Makedonyalı İskender’i Farslaştırma, onu Keyan neslinin temsilcisi saymasını tahlil etmiş, bu İran efsanesini “inanılamayacak bir uydurma” olarak değerlendirmiştir.11 

Firdevsi’den farklı olarak Nizami, İskendername’sinde bu tarihî şahsiyetin İran’la ilgisi olmadığını belirtmektedir. 

Resulzade, Nizami’nin bilinen tüm eserlerini inceleyerek onlarda Türklükle ilgili yazılanları tek tek yorumlar ve onlardan önemli bir sonuç çıkartır. Yazara göre, Nizami’nin eserlerinde sıkça rastlanan “Türk” kelimesi, güzel, mert, kahraman, asker, komutan, er, rehber, başkan anlamında kullanılmaktadır. “Türklük” kelimesi güzellik, iyilik, temizlik, doğruluk, mertlik, kahramanlık, komutanlık, başkanlık anlamlarına gelir. 

“Türkistan” kelimesi ise vefa, doğruluk ve aranan yer ile vuslatı çağrıştırmaktadır.12 

Araştırmacıya göre, “bu Hebeşlikte Türkçe mi anlayan yok” gibi mısralar şairin üzüntüsünü ifade etmekle birlikte onun kimliğinin kanıtıdır da. Resulzade, eserinin her yerinde Nizami’nin kendi dilinde yazmadığından derin üzüntü duyduğunu hissettirir. 

Yukarıdaki görüşleri göz önüne alarak büyük devlet ve siyaset adamı, aynı zamanda büyük alim Mehmet Emin Resulzade’nin, Azerbaycan şairi Nizami adlı eserinin Pan-îranizm’in sözde tezlerinden birini çürüten bilimsel bir kaynak olduğu sonucunu çıkartabiliriz. Güney Azerbaycan’da Fars ırkçısına, ya da Türk mankurtuna karşı mücadele veren milli bilince sahip insanların bu değerli kaynağa ihtiyacı vardır. 

[1] Mehmet Emin Resulzade, Azerbaycan Şairi Nizamî, Ankara: Milli Eğitim Basımevi, 1951, s.

[2]  A.g.e., s. 19.

[3] A.g.e.

[4] A.g.e., s. 20.

[5] A.g.e., s. 16.

[6]  A.g.e., s. 20.

[7]  A.g.e..

[8]  A.g.e., s. 28.

[9]  A.g.e., s. 31.

[10]  A.g.e., s. 29.

[11]  A.g.e., s. 174.

[12] A.g.e., s. 179.

 

Yazar

Nesib Nesibli

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar