Yükleniyor...
Bu makale Prof. Dr. Nesib Nesibli’nin
“Güney ile Kuzey Azerbaycan Sorunları”
kitabından alınmıştır.
Güney Azerbaycan’da 1960 ve 70’li yıllarda millî meselelerle ilgilenen kesim arasında başlıca tartışma konuları, Tebrizli Ali’nin “Edebiyat ve Milliyet”[1] ile Ali Rıza Nabdil’in “Azerbaycan ve Milli Mesele”[2] adlı eserleri olmak üzere iki kitapta yer almıştır. Bu önemli kaynaklardaki çelişkili fikirler millî ideolojideki çelişkili durumu ortaya koymaktadır.
Millî ideolojinin yeni dönemi, İslâm devrimi ve onu izleyen dönemde ortaya çıkmıştır. Azerbaycan’la ilgili konular, devrim sırasında ardı sıra piyasada görülmeye başlayan ana dildeki basında ve çeşitli kitaplarda geniş yer almıştır. Bu yayın dünyası araştırılması gereken özel bir konudur; 1979 devriminin ardından basında millî düşüncenin gelişme gösterdiği inkâr edilemez. Makalenin başında özel olarak belirtelim ki, İslâm devrimi ile başlayan (halen devam eden) dönemin asıl etkili gücü, Varlık dergisi ve onun etrafında bir araya gelen millî aydınlardır. Varlık dergisi, Nisan 1979’da kendi yolunu belirleyerek işe başlamış ve artık otuz sekiz yıldır aynı çizgide faaliyet göstermektedir. Aslında, yayın hayatıyla birlikte Varlık dergisinin “birçok problemin de yolunu açtığı” demek daha uygun olur. Söz konusu yıllar boyunca Varlık kendi başına zengin bir ekol yaratmıştır.
Şu anda Varlık’ın misyonu, büyük ölçüde Mehmet Rıza Heyet’in çalışmalarıyla devam etmektedir.
Varlık, İran’da inkâr edilen Türklüğün varlığını korumayı hedeflediği için en hassas konuların üzerine gitmekle mükellefti. Bu kısa bölümde, Varlık dergisinin üzerinde durduğu önemli konuların ve Türk milliyetçiliğinin birinci dereceden talepleri olan millî tarih üzerine doğru bir konseptin geliştirilmesi ve milletin geleceği hakkında bazı makul düşüncelere kısaca değinmekle yetineceğiz.
Dergi basılmaya başladığında (şimdi de) egemen Pan-İranizm ve Fars ırkçılığı, Azerbaycan ve oradaki Türklüğün tarihi ile ilgili bazı temel hükümler öne sürmüştür; bu hükümleri şu şekilde sıralamak mümkündür: Azerbaycan’ın en eski halkı Ariler’dir; onların dili Fars dilinin bir lehçesi olan ‘Azerice’dir. Ancak daha sonra “vahşi” Türk ve Moğol kabileleri onların dilini “kılıç gücü ile ve zorla değiştirmişlerdir.” “İran’ın millî birliğini sağlamak” için Azerbaycan halkını Farslaştırmak gerekir vs. Varlık dergisinde yayımlanan tarih konusundaki makaleler bu tür ırkçı yaklaşımların doğrudan tekzibine yönelmiştir.
Azerbaycan Türklüğünün ortaya çıkışı konusundaki düşünce ayrılıkları Varlık dergisinde de hissediliyordu. Buna ilişkin, biri popüler-propagandist ve diğeri objektif-bilimsel olmak üzere birbirinden farklı iki yaklaşım ortaya konulmuştur. İlk yaklaşıma göre, Azerbaycan Türklüğünün eski dönem tarihi bilim dünyasında bilinen, ancak etnik kökeni hâlâ tam olarak tespit edilememiş değişik kabilelerin (Kutlar, Lulubeylar, Madlar vb.) tarihidir. Başka bir deyişle, bu kabileler çağdaş Türklerin atalarıdır. Böylece Varlık yazarlarından kimileri, Fars ırkçılığının önemli tezlerinden birini, karşı tarafa aynı özgün yöntemle çürütmeye çalışmışlardır.[3]
Türklerin ilk ortaya çıkışı ve tarihleri ile ilgili yazılan objektif- bilimsel yazılar şunu gösteriyor ki, hiçbir yerde mutlak anlamda yerli nüfus/halk yoktur; çağdaş ulusların hepsi kendi tarihlerinin belirli aşamasında bir yerden başka bir yere göç etmiş ve kendi vatanlarını kurmuşlardır. Farslar da dâhil olmak üzere, bugünkü İran topraklarında yaşayan tüm halklar, Türkler gibi bu topraklara göç ederek gelmişlerdir. Bunu, sadece uzman tarihçiler değil, aynı zamanda Türklerin “yabancı ve gelme” olduklarını iddia eden şovenistler de bilmektedirler. Birkaç ilginç makalenin yazarı olan merhum Dr. Hamit Nutku, Türkiye tarihçilerinden Doğan Avcıoğlu’na istinaden şöyle yazıyordu: “Dünya milletlerinin çok küçük bölümü kendi ilkin topraklarında yaşamaktadır; onların bugün yerleştiği arazilerde yerli etnik unsurlara çok az rastlanır. Çoğu etnik gruplar söz konusu toprakların/vatanlarının eski yerlileri ile bir karışım sonucu ortaya çıkmışlardır.”
Dr. Cevat Heyet
Varlık dergisinin baş editörü Dr. Cevat Heyet, Azerbaycan’ın eski “Fars dilli” sakinleri ile bugünkü Türkçe konuşan halk arasında iki bin yılı aşkın zaman geçmesine rağmen, aralarında eşitlik işareti koyan bilim dışı tezlere karşı çıkmaktadır. Ona göre, Ahmet Kesrevi’nin Azerice hakkında öne sürdüğü tez doğru olsa bile, o bugünkü Azerbaycan nüfusunun varlığına gölge düşüremez. Çünkü çağdaş İran’ın Türk dilli nüfusunun kimliği (etnik kökeni) bilim çevreleri tarafından net bir şekilde açıklanmamış aşiret ve kabilelerin tarihi gibi değil, Orta Asya ve komşu bölgelerde büyük devletler kuran ve medeniyetler yaratan eski Türklerin (Hunlar, Savirler, Hazarlar, Göktürkler, Uygurlar vb.) tarihini öngörüyor. Başka bir deyişle, Dr. Cevat Heyet’e göre, toprak değil, bölgenin çağdaş halkının tarihi araştırılıp izlenmelidir. Merhum Ali Kemali ise şu ifadeleri kaydetmektedir: “Türklerin babaları ve yiğitleri geçen yüzyıllarda Hanbalık’tan [Pekin’den] girip Delhi’den çıkmış, Rusya’da vurup Avusturya’da tutmuş, Hindistan’da putları kırıp, Bağdat’a göndermiş, Macaristan’a ayak basıp Harezm’de kurultay kurup, Gazne’de, Delhi’de, Carcaniye’de, Pekin’de, Marağa’da, Sultaniye’de, Bağdat’ta, Şiraz’da, Kirman’da, Tebriz’de, İstanbul’da, Penahabat’ta, Isfahan’da, Ankara’da, Kahire’de tahta oturmuşlardır.”
Çağdaş Azerbaycan Türklüğünün ilk nerede ortaya çıktığı sorusunu ele alan yazarlar, çoğunlukla doğru olarak şu kanaattedirler ki, bu sorun ancak genel Türk tarihi çerçevesinde çözülebilir. Bu sorunun araştırılmasında başlangıç noktası ise, esasen eski Türklerin ilk vatanının incelenmesidir. Bu bağlamda, Türklerin ilk yurdunun Altay Dağları, Altay-Ural havzası olduğu tahmin edilmektedir. Miladın ilk yüzyıllarında, bu bölgede Hun boylarının büyük imparatorluk kurdukları, İslâm’ın ortaya çıkışına kadar Orta Asya’da egemen siyasî güç oldukları, 552 yılında temeli atılan Göktürk Devleti, bu devlette diğer Türk boyları olan Uygurların (744 yılı) ve Kırgızların (840 yılı) hâkimiyeti ele geçirmesi, 925 yılında Moğolların saldırıları, yerel Türklerle onların etnik yakınlığı ve Türk boy beylerinin yeni devletin yüksek hâkimiyetinde katılımından söz edilir.
“Azerbaycan’ın bir Türk yurduna dönüştürülmesi” konusu, dünya Türkoloji çevrelerinde anlaşmazlık ve tartışmalara yol açtığı gibi, Varlık dergisinin de tartışma konularından biri olmuştur. Bu tartışmalar özellikle Varlık dergisinin, Azerbaycan Türklüğünün öncü yayın organı olduğu döneme aittir. Örneğin, Dr. Hamit Nutku “Oğuz ve Kıpçak boylarının toplu şekilde Kafkasya ve İran’a geldikleri ve bu bölgelerde yüzyıllardan beri yaşayan diğer Türk boylarıyla kaynaşmaları” sonucunda, VII-X. yüzyıllarda Azerbaycan’da Türklerin ve Türkçenin esas unsura dönüştüğünü belirtiyor. Dr. Muhammed Tağı Zehtabi’ye göre ise, “M.Ö. Hazar’ın kuzeyinden Kafkasya’nın güneyine akıp yerleşen Kıpçak Türkleri ile Azerbaycan’a yeni gelmiş olan Oğuz Türkleri kaynaşarak yavaş yavaş Azerbaycan’da çoğunluğu oluşturarak hükümetler kurmaya başlamışlardır.”
Ancak “X. yüzyıla kadar Türkler, Azerbaycan topraklarında çoğunluğu elde edememişlerdir.” Dr. Cevat Heyet’e göre ise, “Azerbaycan çok eskiden Türk boylarının yurdu olmuştur. Ona göre, “Azerbaycan’ın kuzeyi 7. yüzyılda, güneyi ise 11-13. yüzyıllarda yeni gelen Türk boylarının yurdu haline gelmiştir.”[4]
Türklerin kitleler halinde bölgeye akın etmelerinin İran’a “uğursuzluk getirdiğini” iddia eden ırkçı yazarlara cevap olarak Dr. Cevat Heyet ve Dr. Hamit Nutku gibi yazarlar, IX. yüzyılın sonlarından itibaren 900 yıl boyunca bölgeye egemen olan Türklerin, 270 yıllık geçmişi olan Fars hükümdarlarına kıyasla İran tarihinde önemli bir yere sahip olduklarını belirtmişlerdir. Dr. Cevat Heyet’e göre, Oğuz Türklerinin İran’a gelişi “İslâm âlemini Bizanslıların saldırılarından kurtardı; üstelik onlar Küçük Asya’yı Bizanslılardan alarak kendilerine İslâm vatanı yarattılar.”
Diğer bir makalesinde ise Cevat Heyet, Safeviler’in İran tarihinde oynadığı rolden şöyle bahsediyor: “Şah İsmail, Türk olmasına ve Türkçe şiir yazmasına rağmen, İran’ın bağımsızlığı uğruna Osmanlı Türkleri ile çatışmıştır. Çevresi tarafından engellenmeseydi kendi canını bile bu yolda kurban verecekti.”
Irkçı yazarlara cevap olarak tarihî konulara ilişkin metinlerde gösteriliyor ki; Türklerin yanı sıra, Moğollar da İran’a kitlesel göçlerden sonra siyasî hâkimiyeti ele alırken, Türk hükümdarları Fars dilini ezmemiş; aksine, bu dilin devlet dairelerinde kullanılmasına, edebî eserlerin Arapça değil, Farsça yazılmasına imkân yaratmışlardır. Hatta, onlardan bazıları (Melikşah, Sultan Sencer vd.) Farsça şiir yazmışlardır. Dr. Cevat Heyet’e göre, “Hiç kimse, Fars dilinin İran’a dışarıdan, yani Ceyhun’un ötesinden Gazneli ve Selçuklu Türkleri aracılığıyla geldiğini, Türk sultanlarının gücü ile İran’ın, Küçük Asya’nın ve Hindistan’ın resmî ve edebî diline dönüştüğünü ve sonralar klasik şairlerin işbirliği ile edebi dil seviyesine yükseldiği olgusunu inkâr edemez.”
Kısacası, İslâm devriminden sonra Varlık dergisi millî aydınların tribünü olmuş ve millî görüşlü tarih konseptinin oluşmasında önemli rol oynamıştır. Bu konseptin temel hükümleri şunlardır: Eski Türkler gibi Farslar vd. de tarihin belli devirlerinde İran coğrafyasına göç etmişlerdir. Türklerin tarihsel olarak ortaya çıkışı hâlâ iyi öğrenilmemiştir. Onların, Azerbaycan’a ilk kez ne zaman yerleştiği hakkında tutarlı fikir söylemeye izin verilmemektedir. Ancak rahatlıkla iddia edilebilir ki, Türkler miladın başlarından itibaren Azerbaycan topraklarında yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin Orta Asya’da başlayan güçlü ve kölelik tanımayan tarihiyle, bu tarihi yaratanların varisleri onur duymalıdırlar. Arap istilasından sonra İran’ın güçlü hükümdarları olan Türkler, Fars dilinin devlet kurumları ve kültürel hayatta kullanılmasını sağlamışlardır.
Varlık, kendisini bir “kültür dergisi” olarak tanımlamasına rağmen, millî organ olduğu için siyasî konularda da fikir bildirmek zorunda kalmıştır. Derginin devamlılığını sağlamak için (Güney Azerbaycan’da en sürekli yayın organı olduğu için) söz konusu fikri genellikle dolaylı yollarla bildirilmiştir. Mevcut şartlarda Pan-İranizm ve Fars ırkçılığı ile mücadelenin en etkili yollarından biri Pehlevi rejiminin ulusal politikasının eleştirilmesi ve ifşasıdır. Dolayısıyla, yakın geçmişle ilgili yazılan makalelerin temel amacı, bu rejimin Türklüğe vurduğu darbelerin izahı olmuştur. Sayısız yazılarda Şah rejiminin Azerbaycan’da yürüttüğü Farslaştırma politikası öfke ve nefretle anılmakta, onların ulusal zulüm politikasının şekil ve yolları açıklanmaktadır. Varlık dergisine göre, Pehlevi rejiminin Azerbaycan Türklerinin varlığını inkâr etmesi, onu zorla Farslaştırması, gerici bir politika olarak çok milletli bir ülke olan İran’ın normal gelişimine karşı yönelmiştir. Bugünkü İslâm rejimi Pehlevi geleneğinden vazgeçmeli, Fars olmayan halkların haklarını korumalıdır.
Varlık dergisinin (bu düşünce diğer Türk yayın organları için de geçerlidir) teessüfle üzerine gitmediği bazı konular vardır: örneğin, dil ve kültür alanında ırkçı siyasetin ifşasına pek dikkat göstermemiştir. Ayrıca, dergide, toplumsal yaşamın diğer alanları pek az izlenmiştir. Sosyoekonomik alan ise tamamen gözden uzak tutulmuştur. Hassas bir siyasî konu sayıldığı için, 21 Azer Hareketi konusuna da bilinçli olarak girmemiştir.
“İran hepimizin vatanıdır” söylemini sık sık tekrarlamakla birlikte, Varlık dergisi Birleşik Azerbaycan fikrine da yabancı kalmamıştır. Kuzey Azerbaycan’ın eski İran’ın bir parçası olduğunu iddia eden makaleleri, bizce, derginin sürekliliğini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Aynı zamanda, tarih ve dil konularını içeren bu tür makaleler Birleşik Azerbaycan idealini gündemde tutmak arzusundan doğmuştur. Kuzey Azerbaycan’ın Azerbaycan adlandırılmasının “bir yanlış” olduğunu ve onun yerine Aran kelimesinin kullanılmasını öne süren asılsız yazılara, Varlık yazarlarının, özellikle Dr. Cevat Heyet’in sert bilimsel makaleleri ile karşılık gösterilmiştir. Kuzey Azerbaycan’ı güneyde tanıtmak için Ali Bey Hüseyinzade ve Mehmet Emin Resulzade gibi tarihî şahsiyetler, ayrıca kuzeyli çağdaş yazarlar ve yaratıcı insanlar hakkında hayli makale yayımlanmıştır.
Varlık yayımlandığı dönemde aynı zamanda bir kültürel merkez işlevine de sahip olmuştur. Bu açıdan Arap ve Fars alfabesinin Türkçeye uyarlanması konusunda seminerler düzenlenmiş, bu seminerlerde kabul edilen yazım kuralları dikkat çekmiştir.[5] Yazım kurallarının belirlenmesi önemli bir kültür olayı olmaktan öte, İran’da Türkçe yazıların Fars kalıbından kurtarılmasına yardım etmiştir.
Varlık dergisi, Türk varlığını Fars ırkçılığının saldırılarından korumak için kurulmuştur. Dergi sadece bu işlevle yetinmemiş, millî ideolojinin biçimlenmesinde önemli rol oynamış ve bu misyonunu hep devam ettirmiştir. Varlık dergisi Türk aydınları için bir okul niteliği taşımıştır. Yeni aydın nesil, Dr. Hamit Nutku, Dr. Cevat Heyet, Dr. Muhammed Ali Ferzane, Dr. Muhammet Tağı Zehtabi, Prof. Gulamhüseyin Bigdeli, Prof. Hamit Muhammedzade, Mir Hidayet Hisarı, Samet Serdariniya, Ali Kemali gibi üstatların yanında yetişmiştir.
Varlık ekolünün en önemli hizmeti binlerce genç insana millî şuur kazandırmasıdır. Varlık’ın ektiği tohumlardan millî bilince sahip yeni kuşak yetişmiştir. Meydanlarda seslenen “Haray, haray, ben Türküm!”, “Türk dilinde medrese, olsun gerek herkese!”, “Tebriz, Bakü, Ankara, Farslar hara, biz hara!” haykırışları Varlık ekolünün muhteşem çalışmalarının mantıksal sonucudur.
[1] Tebrizli Ali, AdMyat vs milliyat, Tahran: Atropat Kitabevi, [tarihsiz], s.175
[2] Alireza Nabdel, Azarbaycan vs mas‘aleyi melli, Tehran: Yıldırım, [tarihsiz], s.40
[3] Örneğin, bkz: Yaşar Urumçi, ‘Govmiyyate mardome Azerbaycan va taşkil-i zabane Torkiye Azarbaycani’, Varlıq, 1372, sayı 89, s. 72-79; Golamreza Golami Guşçi, ‘Zabane Torki va
Tork-zabanane İrani’, Varlıq, 1373, sayı 94, s. 69-71; Mir Hidayat Hisarı, ‘Madaylar (Madlar)’, Varlıq, 1379, sayı 116-117, s. 16-25; Mir Hidayet Hisarı, ‘Mannalar’, Varlıq, 1380, sayı 122123, s. 9-19; Mir Hidayet Hisarı, ‘Elam ölkasi va madaniyyati haqqında (2)’, Varlıq, 1382, sayı 128, s. 43-53.
[4] Dr. Cavat Heyat, ‘Azarbaycan’ın Türklaşmasi va Azari Türkçasinin taşakkülü’, Varlıq, 1993, sayı 87-4, s. 20.
[5] Bkz: İbrahim Refref, ‘Ortografi çalışmalarımız ve bugünkü talepler ve teklifler’, Varlıq, yaz 1383, sayı 132-1, s. 86-91; Rıza Sarraf, ‘Ortofrafi seminarının qararları beş illik sınaqdan sonra’, Varlıq, kış 1385, sayı 143, s. 53-55.