Başbakanın Karşısına Türk Olarak Çıkmak

  Hayatta en büyük iftiharım Türk olarak yaratılmamdır.  K. Atatürk   Başbakan Tayyip Erdoğan Mardin’de bu hafta sonu yaptığı konuşmada “Karşıma Türk olarak kimse çıkmasın, Kürt olarak kimse çıkmasın, her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum.” diyerek yıllardır Türk milletine ve Türk milliyetçiliğine karşı biriktirdiği kin ve nefretini artık saklayamaz hâle gelmiş ve kusmak zorunda kalmıştır. […]


Paylaşın:

 

Hayatta en büyük iftiharım Türk olarak yaratılmamdır. 

K. Atatürk

 

Başbakan Tayyip Erdoğan Mardin’de bu hafta sonu yaptığı konuşmada “Karşıma Türk olarak kimse çıkmasın, Kürt olarak kimse çıkmasın, her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına alıyorum.” diyerek yıllardır Türk milletine ve Türk milliyetçiliğine karşı biriktirdiği kin ve nefretini artık saklayamaz hâle gelmiş ve kusmak zorunda kalmıştır.

Başbakanın ifadesinde yer alan “Kürt olarak kimse çıkmasın” bölümünün türkülerimizdeki doldurma mısralar gibi lafın gelişi olarak söylendiği; esas hedefinin Türklük olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü karşısına “Kürt” olarak çıkanlarla, BDP ile ve Apo’yla dostane bir Kürt açılımı ve müzakere süreci yürüttüğü bilinmektedir.

Başbakan’ın gençlik yıllarında Türklüğe ve Türk milliyetçiliğine; millî devlete ve Atatürk’e karşı düşmanca fikirlerle yetiştiğini biliyorduk. Nitekim on yıldır başbakanlığını yaptığı milletin adını asla ağzına almıyor, sık sık ‘milletim’ ifadesini kullanmasına rağmen bu milletin adı olan ‘Türk’ sözünü kullanmamak için özel bir gayret gösterdiği gözlerden kaçmıyordu. Fakat Türk milleti tarafından Başbakan seçilmekle onurlandırılan bir insanın bu noktaya gelmesi, kendi milletine karşı böylesi bir nefret, dünyada eşi ve benzeri görülmesi mümkün olmayan bir garabettir. Bir Fransız, bir İngiliz, bir Alman başbakanının kendi halkına Fransız olarak, İngiliz olarak, Alman olarak kimse karşıma çıkmasın diyebileceğini düşünebiliyor musunuz?

Başbakan bu sözleriyle ırkçılığa karşı çıktığını, referansının da İslam olduğunu zannetmekte veya böyle bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Hatta Peygamberimizin veda hutbesinde kullandığı “Cahiliyetten kalma bütün âdetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır.”sözüne de telmih yapmaktadır. Merd-i Kıpti şecaat arz ederken sirkatin söylermiş. Başbakan bu sözleriyle cahiliye döneminde kaldığını göstermektedir. İslam’ın yasakladığı ırkçılık Peygamberimizi de en çok uğraştıran Arap kabileciliğidir, etnisiteciliktir. Bu mikrop İslam dünyasına Araplar tarafından sokulmuş, Emevi Araplar döneminde en parlak dönemini yaşamıştır. Bugün “Kürtçülük” adına yapılan da aynı kabile ırkçılığının benzeridir. Türk milleti tarihin hiçbir döneminde ırkçılık yapmamıştır. Bu mikrop dünyanın her yerinde yayılma alanı bulsa dahi Türk coğrafyasında hayat bulamamıştır, hiçbir dönemde rağbet görmemiştir.

Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz,

Gelmişiz dünyaya milliyet nedir? Öğretmişiz.

Kapkaranlıkken bütün afakı insaniyetin

Nur olup fışkırmışız ta sinesinden zulmetin.

diyen Akif, milleti ve milliyeti biliyordu. Başbakan iki hafta önce Urfa’da yaptığı konuşmada bu şiirin ilk mısraını okudu, devamını okuyamadı. Milletin, ırk ve etnisite ile aynı şey olmadığını, milliyetçiliğin de ırkçılık sayılamayacağını, Türkiye’de bin yıldır var olan milletin adının da Türk milleti olduğunu Başbakan yakında öğrenecektir.

İşte Mehmet Akif, “Karşıma Türk olarak çıkmayın.” diyen başbakana,

     “Türk eriyiz, silsilemiz kahraman

     Müslüman’ız Hakk’a tapan Müslüman” diyerek sesleniyor.

Mehmet Emin Yurdakul;

     “Ben bir Türk’üm dinim cinsim uludur

      Sinem özüm ateş ile doludur…”

Ziya Gökalp;

     “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim” diyor.

Başbakanın; rahle-i tedrisinden geçmekle öğündüğü Necip Fazıl kendisini “ciğerlerine kadar Müslüman, dibine kadar Türk ve sapına kadar erkek” olarak vasıflandırmakta;” İslam’ın geleceğinin Türk’ün geleceğine paralel olduğunu” söylemekte; Büyük Doğu Marşı’nda Türk milletinin “Allah’ın seçtiği kurtulmuş millet” olduğu ifade edilmektedir.

“Türkiye’de karardığı için her yerde kararan ve ancak Türkiye’de ışıklandırılacak olursa her yeri aydınlatacak olan İslam güneşinin doğuşunu kendi ufuklarımızda karşılamak şuuruna sımsıkı yapışalım.” diyen ve milliyetçiliği “insan ruhuna yaratılışta üflenmiş bir duygu” olarak tarif eden Necip Fazıl, milliyetçiliği ayakları altına alan ve İslam’ı Arap başkentlerinde arayan başbakanı görse ve duysa ne yapardı dersiniz?

Milletimizin kim olduğu konusundaki bir söyleşide başbakan “Kabirde hangi millettensiniz diye sorulmayacak.” şeklinde cevap vermişti. Necip Fazıl –rahmetli- bunu hissetmiş olacak ki “Nutuklarımı Türkçe söylüyorum, yarın öldüğüm zaman Allah’tan affımı da Türkçe isteyeceğim.” demiştir. Yine aynı Necip Fazıl

“Ne haçlı, ne şaman Türk

Müslüman Müslüman Türk

Ölümsüz, kahraman Türk…

Her şey Türk’tür orada

Mekân Türk’tür, zaman Türk” demektedir.

Başbakan hangi Türk büyüğünü örnek alıyorsa ona baksın orada mutlaka kendine çeki düzen verecek bir örnek bulacaktır…

Türk milleti mübarek bir millettir. Dokunanı yakacak bir tılsımı vardır. Bu mübarek millete dokunan herkesin akıbeti hüsran olmuştur.

Başbakan Mardin’de “Türk’ün Kürt’e; Kürt’ün Türk’e üstünlüğü yoktur.” şeklinde afişler astırmak suretiyle ateşle oynamaktadır.

Bu milletin mensupları eşit vatandaşlardır ve birbirleri arasında herhangi bir üstünlük iddiaları yoktur. Bu bir kışkırtmadır.

Başbakanın karşısına Türk olarak çıkacak milyonlar sıradadır. Ayakları altına aldığını sandığı milliyetçiliğin altında ezileceği günler yaklaşmaktadır.

Yazar

Ömer Ay

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar