06.06.2023

Azerbaycan’ın son otuz yılı: Kazanım mı, kayıp mı?

Yazarımız Prof. Dr. Nesib Nesibli Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığının 30. yıldönümünde gerçek bir bağımsızlıktan bahsedilip bahsedilemeyeceğini somut verilerle anlatırken, Azerbaycan bağımsızlık tarihindeki zorlu dönemeçlerden çıkarması gereken dersleri örneklerle belirtiyor.


Sovyetler Birliği imparatorluğunun yerle bir olmasında ve tarihe gömülmesinde Kuzey Azerbaycan’daki[1] millî hareketin de önemli rolü söz konusudur.  Azerbaycan  Halk Cephesi önderliğindeki millî hareket, Sovyetlerdeki diğer hareketler arasında genel algılamalara göre en gür sesli ve dinamik olmasıyla seçilmiştir. Günümüz Azerbaycan vatandaşlarının çoğu için bir tarih niteliği taşıyan bu süreç; dramatik 20 Yanvar, Hocalı Katliamı vs. faciaların yanında halkın köleliğe karşı protestoları ve isyanlarıyla hatıralara yazılmıştır.

Sovyetlerin dağılma sürecinde Sovyet Azerbaycan’ında bağımsızlığın yeniden kazanılması yönünde birkaç mühim hukukî adım atıldı. 23 Eylül 1989’da Azerbaycan SSC Ali/Yüksek Sovyeti millî hareketin baskısı ile SSCB dâhilinde ilk defa Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin Egemenliği Hakkında Azerbaycan SSC Anayasa Kanunu’nu kabul etti. 30 Ağustos 1991’de Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığının Yeniden Yapılanması Hakkında tarihî beyanname, 18 Ekim 1991’de ise bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi.[2] Moskova,  bağımsızlık hareketi henüz başlamadan önce (1987) Azerbaycan’ı istediği şekilde idare etmek için kurguladığı (1923) Dağlık Karabağ Muhtar/Özerk Vilayeti adlı saatli bombayı devreye soktu. Karabağ problemi, ilk başından itibaren bağımsızlık ve egemenliği tehdit altında tutan ve ülkede durumu belirleyen esas faktör oldu.

Azerbaycan’ın bağımsızlığının yeniden kazanılmasından bu yana 30 yıl geçti. Bu süre, bir milletin ve devletin tarihinde kısa sayılabilir. Fakat tarihî sürecin hassaslığı göz ardı edilmemelidir. Geride kalan yıllara yönelik eleştirel bir yaklaşımla yapılacak durum tespiti, günümüz Azerbaycan’ını anlamak bakımından önemlidir. Bu yazıda Azerbaycan’da devlet hayatını belirleyen temel değerlerin -siyasi bağımsızlığın, egemenliğin ve modern devletçiliğin-demokratikleşme sürecinin neresinde olduğuna göz atacağız.

Bağımsızlığın neresindeyiz?

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Azerbaycan’ın yeniden bağımsızlığına kavuşması ve tek kutuplu dünyanın oluşması, Batı değerlerinin dünyada hükümran olacağı ümitlerinin yer aldığı bir döneme denk geldi. Eski Sovyet cumhuriyetlerinde Rusya Federasyonu’nun kendisinin Batı değerleri ile idare edileceği, Rus emperyalizminin sonunda ortadan kalkacağı yönünde iyimser fikirler yaygınlaştı. Bölgede yeni jeopolitik oyuncuların (ABD ve AB) peyda olması jeopolitik dengenin oluşacağı ve Güney Kafkaslara istikrarın geleceği beklentilerini doğurdu.

Yeni jeopolitik ortam, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin geleceği ve bağımsızlığına yönelik bakışların da ortaya çıkmasını tetiklemekteydi. Örneğin, 1994’te yazdığımız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Dış Politikası Hakkında başlıklı bir makalede söz konusu beklentiler görülüyordu. Azerbaycan’ın bağımsızlığının Rusya sömürüsü ve etkisinden kurtulmak olduğu gerçeğinden yola çıkarak, Rusya faktörünü ABD veya Batı bloğunun tarafsızlaştırabileceği fikri makalede yer almaktaydı: ‘Azerbaycan Cumhuriyeti’ne bağımsız siyaset yürütmek imkânını sağlamak için ona yönelik İran çıkarlarını Türkiye çıkarları ile dengelemek mümkün ise, bize yönelen Rusya çıkarlarını Batı çıkarları ile dengelemeğe çalışmak gerektir.’[3]

Mart 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sırasında tek kutuplu dünya düzeni sorgulandıktan ve bölgeselleşmenin hız kazanmasından sonraki ortamı şans olarak değerlendiren Rusya Federasyonu; eski Sovyet mekânında Yakın Hariç stratejisini gerçekleştirmeğe kalkıştı. Devlet Başkanı Putin’in şahsi gayretleriyle pekiştirilen Rusya baskısı, bağımsız devletlerin direnişiyle karşılaştı. Rusya; Moldova (Dnestr), Ukrayna (Kırım, Donbas) ve Gürcistan’da (Abhazya, Osetiya) askeri varlığını ve işgalini sağlamasına rağmen, günümüzde bu ülkeleri siyasi olarak kaybetmiş gözüküyor. Baltık ülkeleri NATO ve AB’ye katıldıktan sonra tek seferlik Rusya yörüngesinden çıktıklarını düşünmekteler. Belarus ve Ermenistan da Rusya’ya siyasi bağımlılıklarına rağmen bu ülkelerdeki halkların çoğunlukla Rusya etkisinden çıktıklarını iddia etmek mümkündür. Fakat eski Sovyet Türk cumhuriyetleri hakkında aynı şeyleri söyleyemeyiz.

1993’ten sonraki Aliyevler yönetimi, Batı ile yakınlaşmak ve Rusya’nın etkisinden çıkmak için ciddi çabalar sarf etmedi. Rusya da kendinin oluşturduğu Karabağ sorununun çözümüne hep mani olarak, bu faktörü, Azerbaycan’ı (ve Ermenistan’ı) kendi yörüngesinde tutmak için kullandı. Rusya Federasyonu Dış İşleri Bakanı’nın adıyla meşhur olan ‘Lavrov Planı’ esasında cereyan eden Üçüncü Karabağ Savaşı (2020); işgal edilmiş Karabağ topraklarının büyük kısmının kurtarılmasına rağmen, Rus askeri birliklerinin Karabağ’ın dağlık bölümüne konuşlanmasıyla sonuçlandı. Rus askeri birliklerinin Azerbaycan’ın coğrafi merkezine yerleştirilmesi Azerbaycan’ın Rusya’ya bağlı duruma düşmesi kaçınılmaz demektir. Gözlemciler Azerbaycan’ın yakın gelecekte Rusya kontrolündeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne katılacağı hakkında öngörülerde bulunmaktalar.

Son Karabağ savaşının jeopolitik sonuçlarından biri de Türkiye Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’da askerî ve siyasi nüfuzunun artmasıdır.  Azerbaycan yönetimi ülkenin yerleştiği zor jeopolitik ortamda (Rusya-İran-Türkiye üçgeni) Türkiye’nin rolünü değerlendirerek, gardaş Türkiye’yi bölgede önemli denge unsuru olarak görmeye başladı.

Halihazırda Azerbaycan uğrunda jeopolitik mücadele, küresel güçlerden biri olan Rusya ile orta ölçekli bölge devleti olan Türkiye arasında sürüp gitmektedir. Türkiye’nin bu mücadeleyi kazanması için Azerbaycan’ın kendi konumunu kesinleştirmesi ve Türkiye’nin yanında kararlılıkla yer alması gerekir. Hatta Türkiye-Azerbaycan ittifakının potansiyelinin yetmeyeceği ihtimali de vardır. Bu ihtimal karşısında Azerbaycan’ın Karabağ meselesini, Türk Dünyasının ortak meselesi olarak kabul ettirmesi, Özbekistan ve/veya Kazakistan gibi kardeş devletlerin müttefikliğini kazanmasına ihtiyaç olabilir. Azerbaycan’ın bağımsızlık problemini çözmesi, Rusya’nın iki yüz yıldan fazla süren baskısından çıkması anlamına gelir.

Egemenlik problemi var mı?

Egemenlik uluslararası ilişkilerde benimsenmiş kadim ilkelerden biridir ve iç işlerine müdahale kabul edilmezdir. Azerbaycan’da ise bu ilkeye aykırı olarak egemenlik sorunu varlığını açıkça gösteriyor. 9-10 Kasım 2020 tarihli Rusya-Azerbaycan-Ermenistan mutabakatı, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliğine hassas bir darbe vurdu. Ermenistan işgal gücünün yanında onu himaye eden Rusya askerî birlikleri 28 yıldan sonra yeniden Azerbaycan’a yerleştirildi. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Karabağ bölgesinde 3.170 kilometre kare alanda Rusya Federasyonu ‘barış gücü’ konuşlandı. Adı geçen mutabakata göre Rus askeri en azı beş yıl müddetinde burada kalma hakkına sahiptir. Moldova, Ukrayna ve Gürcistan’daki ‘barış gücü’, aslında işgal gücü tecrübesi; Azerbaycan’ın Rus askerî birliklerini buradan çıkarması için büyük mücadele vermeğe veya büyük tavizler vermeğe mecbur olacağını gösteriyor.

Karabağ’ın dağlık kısmında konuşlandırılan RF askerî gücü (16.09.2021)[4]

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenliğine diğer bir darbe de mavi vatan meselesinde geldi. Bağımsızlığın ilanından itibaren Azerbaycan yönetimi Hazar Denizi’nin millî sektörlere bölünmesi, bu sektörlerde (denizin dibi, su katı ve su yüzeyi) her kıyıdaş devletin egemen haklara sahip olması ilkesini savundu. Kasım 1995’te kabul edilen Azerbaycan Anayasası’nın 11. maddesinde; “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin arazisi tek, dokunulmaz ve bölünmez bir bütündür. Azerbaycan Cumhuriyeti’nin iç suları, Hazar Denizi’nin Azerbaycan’a ait bölümü ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin hava sahası Azerbaycan Cumhuriyeti’nin arazisi sayılır.” denilerek Hazar’ın Azerbaycan’a ait millî sektörü anayasal teminat altına alınmış ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü içerisinde gösterilmiştir.

Kıyıdaş devletlerden Rusya Federasyonu ve kısmen İran deniz yüzeyinin condominium (ortak kullanım) ilkesiyle kullanılması meselesinde ısrar ettiler. 2013-2014’te Rusya’nın yerel güçlerinin (5. kolon/kol) iştirakiyle Azerbaycan’ın Hazar Askerî-Deniz Filosu faktik olarak dağıtıldı. 12 Ağustos 2018 tarihinde ise Aktau’da Rusya ve İran’ın baskısı sonucu Hazar’ın Statüsü Hakkında Konvansiyon imzalandı. Bununla birlikte Azerbaycan, Hazar’ın yaklaşık 80 bin kilometre kare havzasında (orta çizgi üzere bölünseydi Hazar’ın yaklaşık %20,7) yalnız egemenliğini değil, aynı zamanda güvenliğini de kaybetti. Son yıllarda Rusya askerî filosunun Hazar’daki faaliyeti bunun kanıtıdır.

Hazar’ın Statüsü Hakkında Konvansiyon Türk Dünyasının bütünlüğü meselesinde de hassas bir mânia (engel) oluşturdu. Millî sektörlere bölünme halinde Azerbaycan-Kazakistan ve Azerbaycan-Türkmenistan sektörleri aracılığıyla coğrafi bütünlük sağlanabilirdi. Adı geçen belge Hazar’ın yüzyıllardır devam eden bölüştürücü rolünü tespit etti.

Demokratikleşmenin neresindeyiz?

Azerbaycan Cumhuriyeti’nde otoriter yönetimin hâkimiyeti tartışma kabul etmeyen bir gerçektir. Hatta iktidar bu özelliğini gizleme gereği bile duymaz. Azerbaycan Cumhurbaşkanı’nın “Ben her şeyi herkesten daha iyi biliyorum” iddiası dünya medyasında bu durumu kanıtlayan olgu olarak kabul edilmektedir. Objektifliği ile tanınan Freedom House’un 1990’ların başlarından itibaren yürüttüğü araştırmalar, Azerbaycan’daki durumu gösteren ciddi kaynaklar arasında sayılmaktadır.

Komünizm’den demokratik rejimlere geçiş sürecini yaşayan Doğu Avrupa’nın 28 devleti arasında Azerbaycan, demokratik idarecilik (NDG), seçim sistemi (EP), sivil toplum (CS), bağımsız medya (İM), yerel yönetim (LDG), hukuk-mahkeme sistemi (JFİ) ve yolsuzluk (CO) parametreleri üzere Türkmenistan’la birlikte son sırada yer alıyor. 2021’de Azerbaycan’ın demokrasi indeksi (DS) 1.07, demokrasi yüzdesi (D%) ise toplam %1’dir (Türkmenistan’da uygun olarak 1.00 ve %0). Bütünleştirici parametreye göre Azerbaycan’da yerleşmiş otoriter rejim [consolidated authoritarian regime] hâkimdir. [5]

Azerbaycan’ın bağımsızlık seviyesi ile yönetim biçimi arasında yüksek ilişkinin varlığını iddia etmek yanlış olmaz. Çünkü otoriterizmi temsil eden sosyal güç – Azerbaycan’ı Rusya’ya bağlayan en hassas öğe buradaki Rusya yanlısı güçlerdir; Rusya’daki otoriter yönetim modeli ve siyasi davranış standartlarının taşıyıcılarıdırlar.

1993’ten sonra ülke siyasetini tekeline alan bu kesimin oluşması tarihi Çarlık Rusya’sı dönemine kadar uzanır. İmparatorluk merkezinin iradesini Azerbaycan halkı üzerinde temsil eden bu kesim (parti-devlet nomenklatürü) Sovyet döneminde daha da güçlendirildi. Bu sınıf özel ahlakı, davranışı, hayat tarzı ile Azerbaycan halkından ayrıldı. Bağımsızlık döneminde eski nomenklatür [6] , özelleştirme sonucunda ekonomik gücü de ele geçirdi. Fakat hâkim yönetici sınıfın biçimlenme metodu eski Sovyet dönemindeki gibi kapalı kast niteliğini muhafaza etti.

 Sonuç

Bir Azerbaycan vatandaşı olarak daha iyimser bir tablo çizmek isterdim. Daha önemlisi – daha bağımsız, kendi topraklarında egemen, insan haklarına saygı duyulan, demokratik ilkelerle idare edilen bir ülkede yaşamağı tercih ederim.

1991’in heyecan ve umutla dolu günlerinin üzerinden 30 yıl geçti. Bir kuşak değişti. Azerbaycan da çok değişti. Fakat Azerbaycan Cumhuriyeti’nin temel meseleleri – siyasi bağımsızlık, millî egemenlik ve demokratik yönetim meselelerinde halen çok yapılacak iş vardır. 1918-1920’lerde Türk ve İslam dünyasına ilk defa demokratik, laik, refah devleti modeli sunmuş bir Azerbaycan Türkü, 1989’da dünyanın ‘en mücadeleci halkı’ unvanı almış bir halk daha gururlu hayatı hak etmiştir.

[1] Nəsib Nəsibzadə, Bölünmüş Azərbaycan, Bütöv Azərbaycan, Bakı: Ay-Ulduz, 1997, s. 154-155. Makale geniş müzakere edilerek  Müsavat Partisi’nin dış siyaset konsepti olarak kabul edilmiştir.

[2] Bu makalede Azerbaycan ifadesiyle Kuzey Azerbaycan’ı kastediyoruz. Güney Azerbaycan’ı vurgulamak istedikte Güney Azerbaycan siyasi anlayışını kullanıyoruz.

[3] 18 Ekim 1991, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Günü olarak kabul edilmiştir. Resmi gün olarak 18 Ekim’in kabulü toplumda tartışma konusudur. Bunun yanı sıra Azerbaycan’ın bağımsızlığı gününün gerçekten 28 Mayıs 1918 olduğu, 18 Ekim’in veya 30 Ağustos’un yalnız Bağımsızlığın Yeniden Kazanımı Günü olarak kabulünün doğru olduğu düşüncesindeyiz. Bkz: Millî Günlerimiz, turkcudusuncebirliyi.com

[4] Karabağ’daki RF askerî gücü gösteren Azerbaycan haritasını bulmak mümkün olmadı. Azerbaycan Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’nın bu konuda haritasının olmaması/yayımlanmaması manidardır.

[5] https://freedomhouse.org/sites/default/files/2021-04/NIT_2021_final_042321.pdf

[6] Komünist Partinin devlet görevlerine atama sistemine verilen ad

Yazar

Nesib Nesibli

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar