28.09.2023

Medeniyet: Yapay seçilim

Sahip oldukları özellikler bakımından yaşadığı ortama en iyi uyum sağlayan canlının hayatta kalmasına doğal seçilim denir. Aslında bu bir seçme ama karar mekanizması yok. Karar mekanizması olarak insan devreye girerse, bu duruma yapay seçilim denir. Yaygın olarak bilinen adıyla "türlerin ıslahı".


Ziya Gökalp, medeniyeti birtakım müesseselerin yani düşünce ve icra tarzlarının heyet-i mecmuası (toplamı) olarak tanımlıyor.[1] Arapça kökenli medeniyet[2] kelimesi, şehirlileşme demektir. Kelimenin Fransızca karşılığı olan civilization da köken itibariyle kentlileşmekşehirlileşmek anlamına gelir[3]. Avrupa’da “nezaket, kibarlık ve görgü” anlamında kullanılan civilite kelimesinden türetilen, günümüzde medeniyeti ifade eden civilization’dan, kullanıldığı ilk yıllarda toplumsal davranış ve görgü kuralları kastedilmiş. Türkiye’de 19. yüzyıldaki Fransızca-Türkçe sözlüklerde de civilization kelimesinin karşılığı olarak “ahlak, terbiye, edep, çelebilik” gibi anlamlar verilmiş.[4] Medeniyet kavramına manevi anlamının dışında maddi anlamlar da yüklenmiştir ancak medeniyet manevi alanda gelişmedikçe maddi olarak da gelişmesi beklenemez.

Şu hâlde medeni davranış biçimini şehirli davranışı diye düşünmek tutarlı olacaktır. Ancak günümüzde ülkemiz özelinde, belirgin bir şehirli davranışından söz etmek artık pek mümkün değildir. İlber Ortaylı’nın dikkat çektiği üzere şehirlere doğru gerçekleşen hızlı göçler, kasaba kültürünün şehirlere egemen olmasına yol açmış ve davranışları da ters istikamette değiştirmiştir. Medeniyetin evrensel niteliğinden dolayı medeni davranışları, şehirli davranışıyla sınırlamak da doğru değildir. Kaldı ki her toplumda şehirli ve taşralı davranışı farklı olduğu gibi farklı toplumların şehirli ve taşralı davranışları da farklıdır. Ayrıca medeni davranışlar şehirliye de mahsus değildir.

İdealleştirilmiş davranış: Ahlak

Medeni davranışlar, özünde kendine, topluma ve dünyaya -fiziksel anlamda- saygıyı barındıran idealleştirilmiş davranış kalıplarıdır. Bu bağlamda Gökalp’in tanımındaki icra tarzlarının da ideal olması, insanlığın binlerce yıldır geliştirdiği yüksek değerlerini haiz olması beklenir. Ahlak kavramıyla ifade edilen bu idealleştirmeyi doğu-batı ekseninde kimin yaptığı ve gerekliliği tartışılabilir. Ancak toplumların belli bir kesiminin, söz konusu davranışlardaki ortaklığı bir gerçektir. İyi ahlak sahibi bir kişi -hangi milletten olursa olsun, şehirli veya taşralı olsun- bir diğerine hakaret etmez, diğer kişilere, doğaya karşı saygılıdır, kamu kaynaklarını kendi çıkarı için kullanmaz, dürüsttür, emeğe ve bilgiye değer verir… Daha pek çok örnekler verilebilecek nitelikli davranışları benimser. Bunlardan birini ihmal ettiğinde farkına varır ve onun sorumluluğu altında ezilir. Ancak karmaşık psikolojik süreçlerle büyüyüp, gelişen; belki de yaşamının sonuna kadar bu süreçleri sağlıklı olarak tamamlayamayan insanların çoğunun bu ideal davranışları benimsemesi kolay değildir.

Will Durant’ın “Medeniyet küçük bir azınlığın ince emekleri ve lüksüdür. Oysa insanlığın esas kitleleri bir bin yıldan diğer bin yıla geçişlerinde hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramazlar.” ifadelerini aktaran İbrahim Aslanoğlu, medeniyeti az sayıda insanın yarattığını, diğerlerinin bu nimetten sadece yararlandıklarını söylüyor[5]. Peki insanlar bu nimetten gerçekten faydalanmak istiyorlar mı? Daha doğrusu medeniyeti bir nimet olarak görüyorlar mı?

Medeniyet dediğin…

Avrupa, 17-18. yüzyıldaki medeniyet tartışmalarının sonucunda Avrupa’nın medeni, kendisi dışındaki dünyanın ise barbar olduğu hükmünü verdi. Barbar dünyayı medenileştirmek, bu dünyanın kaynaklarını sömürmek için güçlü motivasyon kaynaklarından biri oldu. Tıpkı günümüz Amerikasının, petrol bölgelerini demokratikleştirmesi gibi. Büyük şairimiz Mehmet Âkif Ersoy, Avrupa’nın bu tavrına istinaden medeniyeti tek dişi kalmış canavar diye tasvir eder. Diğer bazı şiirlerinde de medeniyeti, Avrupa ile bir görerek benzer şekilde yerer. Buna karşılık Batı’nın bilimdeki ilerleyişine de imrenir:

Sen geçenlerde demiştin ki: “Yazık hâlâ biz,
Dünkü ilmin bile bîgânesiyiz, câhiliyiz.
İşte fıkdânı bu ihmâl edilen ma’rifetin,
Nesli bir acze düşürmüş ki, bugün, memleketin,
Bir yığın kuvveti var, hem ne tabî’î de, henüz,
Biz o kuvvetlere eller gibi hâkim değiliz.
Yarının ilmi nedir, halbuki? Gâyet müdhiş:
“Maddenin kudret-i zerriyyesi” uğraştığı iş.
O yaman kudrete hâkim olabilsem diyerek,
Sarf edip durmada birçok kafa binlerce emek.
Onu bir buldu mu, artık bu zemin; Başka zemin.
Çünkü bir damla kömürden edecekler te’min;
Öyle milyonla değil, nâ-mütenâhî kudret!..”

Batı’nın bilimdeki bu ilerleyişi, medeniyetin gelişiminden bağımsız düşünülemez. Bilim ve medeniyet birbirini geliştirerek ilerleyen süreçlerdir. Eğer Batı, medeni davranışlar içinde saydığımız bilgiye ve bilgine kıymet verme niteliklerini kazanmasaydı; “Maddenin kudret-i zerriyyesi” (atom enerjisi) işiyle uğraşan “bir damla kömürden sonsuz kudret” elde edebilecek kişiler, toplum nezdinde en masum bakışla boş işlerle uğraşan kişiler ya da vahşice yakılmaya layık kâfirler olmaktan öteye geçebilir miydi? Ya da bu kişiler, ülkemizde çokça yapıldığı gibi, tahminlerinin doğru çıkması için gerçekleri çarpıtma yoluna gitseydi, bilim bu kadar gelişebilir miydi? Muhtemeldir ki Âkif de ilerlemenin bu yönünün farkındaydı. Gelişmemizi sağlayacak yüksek medeni davranışların İslam ahlakıyla mümkün olduğunu düşünüyordu. Oysa bu davranışların ön şartı bir dine mensubiyet değildir.

Yapay seçilim

Sahip oldukları özellikler bakımından yaşadığı ortama en iyi uyum sağlayan canlının hayatta kalmasına doğal seçilim denir. Aslında bu bir seçme işlemi ama karar mekanizması mevcut değil. Karar mekanizması olarak insan devreye girerse, yani hayatta kalacak ve neslini devam ettirecek canlıyı insanlar belirlerse, bu duruma yapay seçilim denir. Yaygın olarak bilinen adıyla türlerin ıslahı. Sofralarımıza gelen çoğu sebze-meyve (mısır, şeftali, karpuz…) binlerce yıldır her nesilde; bazı üstün özelliklerine göre (en dayanıklı, en lezzetli, en doyurucu vb.) insanlar tarafından seçilerek bugünkü durumlarına geldiler.

Medeni davranışların inşasını da yapay seçilim sürecine benzetebiliriz. Bu süreçte, yüzlerce yıldır olgunlaşarak gelişen ideal davranışların, insanlara kazandırılması işini, bir otorite (devlet) üstlenir. Bu noktada, öncelikle otoritenin bu ideal davranışları benimsemiş kişilerden oluşması gerekir. İnsanların ideal davranışları benimsemesi için okullar aracılığıyla eğitimler verilir. Pek tabii eğitim verecek kişilerin de bu davranışları sadece bir bilgi şeklinde bilmesi değil, özümsemesi, yaşamında uygulaması önemlidir. Böyle bir eğitimden geçen insanlar, topluma katıldıklarında icra edecekleri her türlü meslekte bu yüksek davranışları uygulayacağından, gelişme kaçınılmazdır.

Ancak gerçekte durum böyle değildir. Yukarıda hayal edildiği gibi bir otorite olsa bile, eğitim sisteminden çıkıp topluma katılan medeni insan, davranışlarının toplumun çoğunluğunda bir karşılığı bulunmadığı gerçeğiyle yüzleşir. Böylece şartlara uyum sağlamak için istenilenin aksi yönde davranmaya mecbur kalır. Yapay seçilim böylece akamete uğrar.

Eğer otorite, ideal davranışları benimsetmekte ısrarcıysa, bu yöndeki eğitimi yalnız çocukluk çağındakilere değil, yetişkinlere de vermelidir. Aksi davranışlara müsaade etmeyecek tedbirler alırsa, yetişkinler başlangıçta gönülsüz olarak ideal davranışları sergileyeceklerdir. Eğitim ve otorite birkaç nesil böyle devam ettiğinde artık ideal davranışlar göstermelik olmaktan çıkacak ve benimsenecektir. Otoritenin alacağı tedbirler diktatöryal bir tavır olarak düşünülmemelidir. Bu tedbirler; kayırmacılığı, yolsuzluğu, hak yenmesini, insan hayatına kastedilmesini vs. kanunlar yoluyla adaletli bir şekilde engellemek olabilir. Bu tür davranışları sergileyenleri, toplumun büyük kesimlerini etkileyebilecek pozisyonlardan uzak tutmak gibi tedbirler de alınabilir. Çocukluk çağında eğitim alıp topluma katılan kişilerin de aksi davranışlara itibar etmemesi ve bu davranışları gösterenleri dışlaması süreci olumlu etkileyecektir.

Yapay seçilim birden ve kolaylıkla sonuç verebilecek bir olgu değildir. Üstelik söz konusu seçilim, henüz işleyişi tam kavranamamış insan davranışları üzerindeyse… Ancak atılacak istikrarlı adımlar yüzlerce yıl sonra bile amaca ulaşmayı sağlayabilir.

 

[1] Ziya Gökalp, 2018. Yeni Mecmua Yazıları, s. 492, Ötüken.

[2] Ülken, H. Z. (1969). Sosyoloji sözlüğü. Milli Eğitim.

[3] https://w3.gazi.edu.tr/~iarslan/kulturvemedeniyet.pdf

[4] https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/633760

[5] Arslanoğlu, İ. (2000). KÜLTÜR VE MEDENİYET KAVRAMLARI. Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, (15)

Yazar

Alperen Okur

Peki ben ne yapabilirim?
Bizi okuyor, beğeniyor ve “Peki ben ne yapabilirim?” diye soruyor musunuz? Bağış yaparak bizi destekleyebilirsiniz. Bağışlarınızla faaliyetlerimiz daha sık, daha geniş ve daha etkili olacaktır. TIKLAYINIZ!

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar