Yükleniyor...
Çin Halk Cumhuriyeti 1949 yılında kurulduktan sonra gücünü artırmaya yönelik bir takım girişimlerde bulunmuştu. Yönünü yüzyıllar boyunca kendi topraklarında, kendi kültür ve dillerini yaşatan ve koruyan Moğollara çevirmişti. İç Moğolistan bölgesini dönemin söz sahibi ülkelerinin de etkisiyle alınan karar ile kendisine bağlamıştı. Başlangıçta Moğollara özel imtiyazlı bazı haklar tanınmış ancak daha sonraki yıllarda Mao Zedong’un uygulamaya koyduğu kültür devriminin de etkisiyle bu hakların birçoğu Moğolların elinden alınmıştı. Günümüzde İç Moğolistan, Çin Halk Cumhuriyeti sınırları içerisinde Özerk Bölge konumundadır.
2012 yılında Çin Komünist Partisi Genel Sekreteri olan Şi Cinping (Xi Jinping), Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı olmuş ve büyük reform hareketlerine başlamıştı. Yolsuzluğa karşı yapılan uygulamalar, yoksulluğu azaltma politikaları gibi birçok uygulama halk tarafından da benimsenmeye başlayınca Şi Cinping kendisinden önceki devlet başkanlarına nazaran mutlak otorite yolunda ilerlemeye başlamıştı.
2013 yılı sonlarında İpek Yolunu 21. yüzyılda da canlandırmak amacıyla “Bir Kuşak, Bir Yol” projesini başlattı. Bu proje ile Pekin’den İtalya’ya kadar uzanan bir ticaret ağı projesi gündeme getirildi. Dış siyasette bu gibi önemli birçok atılım yapılırken iç siyasette de kendi otoritesini artırmak amacına yönelik muhalifleri susturma ve düşünceleri bastırma yoluna gidildi. En önemli adım ise Çin milliyetçiliğinin ön plana çıkarılması oldu. Bu görüş ekseninde Çin’i dünyanın merkez devleti yapma, marka devlet haline getirme amacına yönelik uygulamalar başlatılmıştı.
Sincan-Uygur Özerk bölgesi (Doğu Türkistan) ve Tibet bölgesinde yapılan kültürel asimilasyon uygulamaları ile önemli derecede sorunlar ortaya çıkmıştı. Özellikle Doğu Türkistan’da Uygurlara yapılan dil yasağı, din, gelenek ve göreneklerin yasaklanması gibi birçok olumsuz uygulama büyük tepki çekmişti. Çin hükümeti, komünist ideolojiyi ön plana çıkarıp eğitim kamplarındaki Uygurlara zor kullanarak Çin dilini konuşturmaya, Çin kültür ve geleneklerini yaşatmaya başlamıştı.
Yaşanılan bu süreçte İç Moğolistan’da bu örnekler gibi olumsuz davranışların ve sıkıntıların olmadığı düşüncesi hâkimdi. Fakat İç Moğollar da bölgelerinde azımsanmayacak derecede şiddet ve baskıya maruz kaldılar. İç Moğollar, kendi kültür ve dillerini günümüze kadar bu baskılar altında korumaya çalışmış ve yaşatmışlardı. Moğolların bağımsızlık hareketine kalkışmamaları Çin hükümetinin belirli süre sakin kalmasını sağlasa da kendi kültür ve dillerini yaşatmaları Çin tarafından ileriye yönelik bağımsızlık tehdidi olarak algılanmış ve yorumlanmıştı.
Çin hükümeti bu tehdit algısına yönelik ilk olarak İç Moğol bölgesi olan Tong Liao şehrinde çift dilde eğitim politikasını yürütmeye başlamıştı. İç Moğollar ilkokul 1. sınıftan 3. sınıfa kadar Moğolca eğitim görmekteydiler. 3. sınıftan sonra ise eğitim Çince-Moğolca olarak devam etmekteydi. Günümüze kadar Moğolların kendi kültür ve dillerini korumasında bu durumun payı büyüktü. Ancak çift dil eğitimine geçilmesi demek 1. sınıftan itibaren başlayacak olan Çince-Moğolca eğitim anlamına gelmekteydi. Bu uygulama sadece Tong Liao bölgesinde hayata geçirilmesi sonrasında İç Moğollar bu karara itiraz etmeye başladı ancak bu itirazlar sosyal medya ile sınırlı kaldı ve ülke genelinde büyük bir protestoya dönüşmedi.
Bölgede büyük protesto ile karşılaşmayan Çin hükümeti alınan bu kararın tüm İç Moğolistan’a uygulanacağını açıkladı. Buradaki kilit nokta ise pilot uygulama için seçilen Tong Liao şehriydi. Bu şehirde Horçin (Хорчин) Moğolları yaşamaktaydı ve Moğol kabileleri arasında en fazla Çinlileşmiş olan bunlardı. Çin kültürünün buradaki insanlar tarafından azımsanmayacak derecede benimsenmiş olması ilkokula getirilen dil kararını da olumsuz etkilemeyeceği düşüncesini öne çıkarmıştı. Moğolistan’daki bazı tarih ve edebiyat akademisyenleriyle yaptığımız sohbetlerde Horçin Moğollarının konuşma tarzlarında dahi Çin dilinin etkisinin olduğu, hatta çoğu zaman Moğol olmalarına rağmen kendi aralarında bile anlaşamadıklarını söylemekteydiler. Tüm bu nedenler çerçevesinde Çin hükümeti Horçin bölgesinde yapılan dil kısıtlamasına tepkinin az olduğunu gerekçe göstererek eğitim dili kararını tüm İç Moğolistan’a yaymıştı.
Alınan karar sonrası İç Moğolistan’da oldukça meşhur olan Tenger adlı şarkıcının “Bi Mongol Hun (Би Монгол Хүн)” (Ben Moğolum) ve diğer bir ünlü şarkıcının “Tal Nutag (Тал Нутаг)” (Benim toprağım) adlı şarkıları halk tarafından söylenmeye başlandı. Bu şarkıların içerisinde herhangi bir bağımsızlık düşüncesi veya sisteme karşı bir eleştiri olmamasına rağmen Çin hükümeti kanuna karşı gelindiğini belirterek belirli bölgelere asker, polis göndermeye başlamıştı. Çin’in kendi iletişim uygulaması olan “We Chat” kontrol altına alınmış ve filtreleme uygulaması yapılmaya başlanmıştı.
İç Moğollar karara tepki göstermek amacıyla çocuklarını okullara göndermeme kararı aldılar. Fakat Çin hükümeti çocuklarını okullara göndermeyen ailelere para cezası hatta ebeveynlerinden memur olanların haklarını elinden almaya yönelik karşı kararlar almaya başlamıştı. Bazı aileler çocuklarını köylere hatta dağlara gönderip saklamıştı. Çin hükümeti, asker ve polislerle dağlarda, köylerdeki çocukları aramaya başlamıştı. Zor kullanarak askerî araçlara bindirilen ve okullarına götürülen çocukların fotoğrafları ise sosyal medyada paylaşılmaya başlanmıştı.
Çin Halk Cumhuriyeti bu uygulamalar sonrasında ülkenin bütünlüğüne işaret ederek dil politikasıyla İç Moğolların çağ atlayacağını, kendilerini daha da geliştirerek yüksek memur, yönetici olmalarının sağlanacağı şeklindeki haberleri medyaya sürmekteydi.
Okullara zorla gönderilen çocuklar beden eğitimi derslerinde okul bahçelerinde Moğolca şarkılar söylemeye başlayarak ülke genelinde bir eğilim oluşturmaya başladılar. Halk tarafında da benimsenen bu olay protestolara dönüştü ve yapılan protestolar birkaç kişinin ölmesiyle sonuçlandı. Bazı edebiyat hocalarının intihar etmesi olayları daha da ileriye taşıdı. Tüm bunların suçlusu olarak Çin hükümeti görüldü. Fakat korona virüsü dolayısı ile sınırların kapalı olmasından da yararlanan Çin hükümeti olayların dışarıya taşınmasını engelledi. Çin’in medyaya taşıdığı haberler ise yapılan haberlerin gerçeği yansıtmadığı şeklindeydi. Bazı televizyon kanallarında İç Moğol öğrencilere askerî selamlar verdirildiği ve bunun uluslararası barışı simgelediği belirtilmişti.
Moğolistan’da Çin hükümetinin İç Moğolistan’a yönelik aldığı kararlara tepki olarak bir İç Moğol Diasporası hareketi başlatıldı. Dünya genelinde yaklaşık 50 ülkede Çin Konsoloslukları ve Büyükelçilikleri önünde protesto planları yapılmaya başlandı. Moğolistan’ın başkenti Ulanbatur’da da (Ulaanbaatar) bu yasaklara sert tepki verildi. Ulanbatur’da yaşayan İç Moğollar Çin Büyükelçiliği önünde eylem yapmaya başladılar fakat polis tarafından eylemciler dağıtıldı. Daha sonra 3 Eylül’de özellikle tarih ve edebiyat akademisyenlerinin oluşturduğu yaklaşık 60 kişi eylem yapmaya karar verdi. Bunlara daha sonra yazarlar, araştırmacılar da eklenmiş, siyasi kesimden ise hiç kimse katılmamıştı.
Tarih bölümünden bazı akademisyenler ile yaptığımız sohbetlerde bu eylemin sosyal medya üzerinde başlatıldığı ve birçok kişiye ulaşıp şaşılacak derecede bir desteğe ulaştığını söylemişlerdi. Kendilerinin de düzenlediği birçok pankartta “Moğol dilini koruyalım”, “Moğol kültürünü koruyalım”, “Yaşasın Moğol halkı” gibi yazılar yazılıp sloganlar atılmıştı. Polis gözetiminde 1 saatlik protesto yapıldıktan sonra katılanların imzaları alınmaya başlanarak olaysız bir şekilde eylem sona ermişti. Bu eylemlerde Moğollar, klasik Moğol yazısını kullanarak imzalarını da klasik Moğolca ile attılar.
Hazırlanan kâğıtlarda yer alan bu işaretlerin anlamları ise oldukça dikkat çekmekteydi. 20. yüzyıl başlarında Moğolistan’da halk hareketleri başlamış, devlet yetkilileri ile yaşanan sorunlarda devlet lehine kararlar alınmaya başlamıştı. Kararlara karşı gelenlerin imzaları kâğıtlara sırasıyla atıldığı için ilk imzayı atan kişi suçlu sayılıp cezalandırma işlemi imza sırasına göre yapılmaktaydı. Daha sonraki yıllarda Moğollar tarafından önemli sayılan yuvarlak gümüş kâse ile kâğıt üzerine bir çember çizilerek imzalar bunun çevresinde atılmaya başlanmıştı. Bu yöntem ile ilk imzayı kimin attığı da belli olmadığından eylemi kimin başlattığı da gizli kalmaktaydı. Bu yöntem Duguylan (Дугуйлан) denilen kültürün de yayılmasına neden olmuştu. Hürriyet isteyen halk tarafından bu Duguylan yöntemi ilk olarak İç Moğolistan’da başlatılmıştı.
İmzaların çevresindeki kırmızı mürekkepli parmak izleri ise; 20. yüzyıl başlarında okuma-yazma oranı düşük olduğundan imza yerine parmak basılmaktaydı. Kırmızı renkte olması ise o dönemlerde mürekkep bulamayan insanlar kanlarıyla parmak basmaktaydı. Bunun yanında kırmızı renk yapılan olayın ciddiyetini de açıkça belirtmek anlamına gelmekteydi.
Çin hükümetinin İç Moğollara yönelik yasaklarına karşı Moğol hükümeti sessiz kalmayı tercih etmiş ve herhangi bir yetkili kişiden açıklama yapılmamıştı. Çin Dışişleri Bakanı Moğolistan’a gelerek sınırların kapalı olması nedeniyle Moğollara “yeşil ışık” sistemi ile ticareti serbest bırakma teklifini yapmıştı. Bu sistem ile Çin tarafıyla ticaret yapacak Moğollara giriş-çıkış serbest olacaktı.
Moğolistan’ın en önemli dış ticaretini kömür oluşturmaktadır. Bu ticaretin en büyük pay sahibi de Çin olduğundan dolayı Çin hükümeti bu ticareti daha da geliştirmek istemişti. Korona virüsü dolayısıyla Moğolistan’da ekonomik durumun zor olması nedeniyle Çin, 700 milyon yuanlık (yaklaşık 100 milyon dolar) faizsiz kredi veya hibe adı altında bir yardım yapılacağını belirtti. Bu yardım karşısında Moğol Cumhurbaşkanının Çin selamı vermesi, Moğol Dışişleri Bakanının da Çin’e karşı eğilmesi tepkileri artırdı. Bunların yanı sıra Çin temsilcilerinin aşırı özgüvenle söyledikleri “Çin’in kömüre ihtiyacı yoktur, Moğollara yardım etmek amacıyla büyük maliyetlerle bu kömürü alıyoruz” şeklindeki açıklamaları halk tarafından tepki topladı.
Çin temsilcileri “Moğolistan’da bulunan Kazak halkına biz bir şey demiyoruz ve Moğollar da bizim iç işlerimize karışmasın” şeklinde açıklama yaptılar. Moğol aydınları Kazakların durumunu ise “Kazaklar liseye kadar anadillerinde eğitim almaktadırlar. Dinleri, gelenek ve göreneklerini serbestçe yaşamaktadırlar bu sebepten dolayı kıyaslamanın doğru olmadığını” belirtmişlerdi. Moğolistan Eski Cumhurbaşkanı Elberdorj, duyduğu rahatsızlıktan ötürü Şi Cinping’e bir mektup yazmış fakat Çin Büyükelçiliği mektubun üslubunu beğenmedikleri gerekçesiyle geri çevirmişti.
Moğol hükümeti ile Çin hükümeti arasında kapalı kapılar arkasında birden fazla anlaşma yapıldığı sosyal medyaya yansıdı. Özellikle ülkelerin iç işlerine karışılmaması hususu gündeme getirildi. Bazı Moğol aydınları ve akademisyenleri ise “100 milyon dolar karşısında kardeşlerimizi sattık” şeklinde açıklama yaptılar.
Sonuç olarak belirtmemiz gerekir ki klasik Moğolca ilk olarak 1224 yılında Cengiz Taşında (Chingisiin Çuluu / Чингисийн чулуу) görülmüştür. Daha sonra Güyük Han’ın devlet mührü ve Moğol yarlıklarında kullanılmıştır. 13. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş olan Klasik Moğolcanın Çin hükümeti tarafından yasaklanması, İç Moğolların kültürlerine, gelenek ve göreneklerine de olumsuz etki yapacağı konusu akıllara Uygurlara yapılan baskıları getirmekteydi.