Yükleniyor...
Anlatacaklarımı isterseniz video olarak da izleyebilirsiniz
Anadolu’yu gezerken kadınların türküsünü dinlediğinizi hiç fark ettiniz mi? Yaşadıklarını, yakarışlarını türkülere sığdırmış olan kadınlarla tanıştınız mı? Aslında hepimiz o yollarda türküleriyle tanıştık, eşlik ettik. Peki nasıl dinledik? Ne anladık? Dinleyince anlayabildik mi?
Son yıllarda kadın cinayetleri gündemimizden düşmüyor. Burada size her gün okuduğumuz, dinlediğimiz veya izlediğimiz olayları tekrar tekrar hatırlatmak değil niyetim. Derdim, değişmeyen düzene, durdurulamayan sisteme yakarışımı türkülerle anlatabilmek. Evet biz kadınlar her yolu denemeye bıkmadan usanmadan devam edeceğiz. Susmayacağız, yakarışlarımızla yürekleri yakacağız. Türkülerle yürekleri dağlayacağız.
Kimi zaman gelin, kimi zaman bir eş ve anne olan kadın, tüm bu rollerin ona sunduğu yaşam tecrübesini duygu ve ezgi birlikteliği ile bir araya getirerek türkülerini yakar. Bir kadın Halk kültüründe müzik ile kendini temsil, türküler ile ifade eder. Hayatındaki genç kızlık, evlilik, doğum ve analık dönemleri, kadının kendini anlattığı, deneyimlediği ne varsa temel alarak yaktığı türkülerde gizlidir.
Türkülerimizde sevda, ayrılık acısı, hasret dolu türkülerden daha çok, çocuk denilecek yaşta evlendirilen, canına kıyılan, şiddet gören, evde-bahçede durmadan çalışan kadınların hikâyesi vardır. Bu türküler onların hikâyelerini anlatır. Aynı zamanda birbirini tanımayan kadınları ortak duygularda buluşturur.
Ahh canım analarımızın geçmişten gelen ninnileriyle başlar hikâyemiz.
Bu türkülerin en yanık olanları, dinleyen herkesi ağlatanları özellikle gelin giden kıza tam kına yakılırken söylenen türkülerdir. Baba ocağında anasıyla son kez sarılıp veda ederken söylenen türkü, dillere destan olmuş.
“Kınayı getir aney
Parmağında batır aney
Bu gece misafıram
Koynunda yatır aney”
Aynı zamanda hâlen günümüzde devam eden kına gecelerindeki, “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türkümüz söylenir, durur. Uzak bir köye gelin giden Zeynep’in ailesine duyduğu özlemini anlatır. Yedi yıl boyunca ailesini görmeyen, hasret kalan Zeynep, özlemini dindirmek için kendi yazdığı türküyü söyler durur. Kocasının kötü davranışları bir yanda, hasretlik bir yandan derken hastalanır ve yataklara düşer. En sonunda annesine kavuşacağı sıra bu türküyü mırıldanırken ruhunu teslim eder.
Kadının yaşadığı sıkıntı tek gelin olmak değildi ki. Gittiği yerde gördüğü baskı, eziyet, şiddet yansımıştı türkülere. Bir de canına kıyan ya da kıymak durumunda kalanlar var…
“Kara çadır eğmeyinen
Göğsü sedef düğmeyinen
Adam kendini sele mi atar
Kayınbaba döğmeyinen” türküsünde anlatılan da kayınbabasından şiddet gören kadının kendini derin sulara bırakmasını anlatır.
Üzerinde söz sahibi olan çoktur kadının. Nasıl davranacağını başkaları belirler. Eve bakar, çocuk doğurur, tarlada çalışır, yemek yapar gibi sayamayacağımız görevleri çizilmiştir bile. Köy hayatına alışık olmayan kadın, sevdası için yuvasını kurar da, baba evine gidemeyeceği için de söyler türküsünü…
“Sabahtan kalktım ki ezan sesi var
Ezan sesi değil burçak yası var
Bakın şu adamın kaç tarlası var
Aman kızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında gelin olması”
Savaşlar, kayıplar… savaşlarda en çok ağlayandır kadın. Gidenlerin ardından ağıt yakanlar, barış için direnen kadınlardır aslında. Bir Azerbaycan ezgisinde,
“Ben anayım bu sesimde
Yerin göğün derdi var
Sulha gelin ey insanlar
Yoksa dünya mahvolur”
Eğitim hayatı engellenen, başlık parası nedeniyle zorla evlendirilen kadının dramını da,
“Kara kara kazanlar
Kara yazı yazanlar
Cennet yüzü görmesin oy
Aramızı bozanlar” türküsü dile getirir.
Ahh ahh…
Geçmişten günümüze hâlâ devam eden bir de başlık parası uğruna satılan ergenlik çağına henüz yeni girmiş kızın türküsü de var.
“Ağ elime mor kınalar yakdılar
Gaderim yok gurbet ele saldılar
On iki yaşımda gelin etdiler
Ağlar ağlar gözyaşımı silerim of of”
Boğazım düğüm düğüm oldu. Bunları yaşamak nasıl zorsa size anlatmak da bir hayli güç oluyor. Açın kulaklarınızı daha bitmedi. Ama zamanı geldiğinde güzel biten hikâyelerini de anlatacağım. Devam edelim.
Yine tanıdık gelen bir durum daha. Çocuk doğuramadığı için kocası tarafından üzerine kuma alınmak istenen kadın. Ayrıca o kumayı bulma görevi ise zorla kadına verilir. Buna dayanamayan kadın evden kaçar ve kendini yollara vurur. Çıldıran kadın kucağına çocuk yerine koyduğu taşa sığınır ve evliya gibi dolaşır.
“Ak taş diye belediğim
Tülbendime doladığım
Tanrıdan dilek dilediğim
Mevlam şu taşa bir can ver”
Yörük aşiretinin kızı olan Feraye, misafir olduğu yörenin beyiyle birbirlerini beğenir. Kızın büyük abisi bu evliliğe karşı çıkar. Üstüne üstelik Feraye’yi aile namusuna gölge düşürmekle suçlar. Baskıdan bunalan Feraye evden kaçar ve dağlara çıkar. Kendisini takip eden abisi tarafından öldürülür. Türküsü de adını taşır, günümüze gelir.
“Ferayedir benim adım
Ferayedir yar yandım aman esmer yarime
Yandım aman Feraye”
Ben de yeri ayrı olan da bir türkü var. Her o türküyü duyduğumda şehit edilen öğretmenimiz aklıma gelir. İçim titrer. Onun sesini o türkü de öyle derinden duyarım da bizi duyan olur mu bilmem. PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen öğretmenimiz Şenay Aybüke Yalçın… Onun sesinden yürekleri yakan türkümüz eşlik etsin.
“Magusa limanı limandır liman aman aman
Beni öldürende yoktur din iman”
Ardından vatan görevleri için çalışan ama PKK tarafından öldürülen, şehit olan Şerife Özden ve Nefise Özsoy… Acının üzerini iyice yakan an ise Şerife Özden’in karnındaki bebeğiyle şehit olması. Beraber görev yapan iki yoldaşın sesinden de dinleyelim yüreğimizi dağlayan türkümüzü.
“Taş bassın yerime dedi gönlüne, gönlüne…
Vay ben ölem atın, toprak üstüme…”
Hâlâ günümüzde devam eden, daha geçenlerde yaşanan Başak Cengiz cinayeti. Kadının cinayete gitmesinden, bir canın kaybından ziyade nasıl öldürüldüğünün gündemde dolaştığı durum. Hep bir neden bulur erkek… Bence, kadının korunması değil ihtiyacı olan şey… Bir erkeğin korunması kadını hayatta tutacak bir etken.
Biz kadınlar ne mi istiyoruz. Dinleyin…
“Yürüyoruz, yürüyoruz günün aydınlığında
Fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara
Çarpıyor sesimiz, ulaşıyor insanlar
Ekmek ve gül… istiyoruz!
En zorlu iş en ağır emek
Doğuştan mezara dek
Böyle sürsün istemiyoruz…
Yaşamak için ekmek
Ruhumuz için gül… istiyoruz!