Türkülerle yakaran kadınlar

Anadolu'yu gezerken kadınların türküsünü dinlediğinizi hiç fark ettiniz mi? Yaşadıklarını, yakarışlarını türkülere sığdırmış olan kadınlarla tanıştınız mı? Aslında hepimiz o yollarda türküleriyle tanıştık, eşlik ettik. Peki nasıl dinledik? Ne anladık? Dinleyince anlayabildik mi?  


Paylaşın:

Anlatacaklarımı isterseniz video olarak da izleyebilirsiniz👆

Anadolu’yu gezerken kadınların türküsünü dinlediğinizi hiç fark ettiniz mi? Yaşadıklarını, yakarışlarını türkülere sığdırmış olan kadınlarla tanıştınız mı? Aslında hepimiz o yollarda türküleriyle tanıştık, eşlik ettik. Peki nasıl dinledik? Ne anladık? Dinleyince anlayabildik mi?  

Son yıllarda kadın cinayetleri gündemimizden düşmüyor. Burada size her gün okuduğumuz, dinlediğimiz veya izlediğimiz olayları tekrar tekrar hatırlatmak değil niyetim. Derdim, değişmeyen düzene, durdurulamayan sisteme yakarışımı türkülerle anlatabilmek. Evet biz kadınlar her yolu denemeye bıkmadan usanmadan devam edeceğiz. Susmayacağız, yakarışlarımızla yürekleri yakacağız. Türkülerle yürekleri dağlayacağız. 

Kimi zaman gelin, kimi zaman bir eş ve anne olan kadın, tüm bu rollerin ona sunduğu yaşam tecrübesini duygu ve ezgi birlikteliği ile bir araya getirerek türkülerini yakar. Bir kadın Halk kültüründe müzik ile kendini temsil, türküler ile ifade eder. Hayatındaki genç kızlık, evlilik, doğum ve analık dönemleri, kadının kendini anlattığı, deneyimlediği ne varsa temel alarak yaktığı türkülerde gizlidir. 

Türkülerimizde sevda, ayrılık acısı, hasret dolu türkülerden daha çok, çocuk denilecek yaşta evlendirilen, canına kıyılan, şiddet gören, evde-bahçede durmadan çalışan kadınların hikâyesi vardır. Bu türküler onların hikâyelerini anlatır. Aynı zamanda birbirini tanımayan kadınları ortak duygularda buluşturur.  

Ahh canım analarımızın geçmişten gelen ninnileriyle başlar hikâyemiz.   

Bu türkülerin en yanık olanları, dinleyen herkesi ağlatanları özellikle gelin giden kıza tam kına yakılırken söylenen türkülerdir. Baba ocağında anasıyla son kez sarılıp veda ederken söylenen türkü, dillere destan olmuş. 

“Kınayı getir aney 

Parmağında batır aney 

Bu gece misafıram 

Koynunda yatır aney” 

Aynı zamanda hâlen günümüzde devam eden kına gecelerindeki, “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” türkümüz söylenir, durur. Uzak bir köye gelin giden Zeynep’in ailesine duyduğu özlemini anlatır. Yedi yıl boyunca ailesini görmeyen, hasret kalan Zeynep, özlemini dindirmek için kendi yazdığı türküyü söyler durur. Kocasının kötü davranışları bir yanda, hasretlik bir yandan derken hastalanır ve yataklara düşer. En sonunda annesine kavuşacağı sıra bu türküyü mırıldanırken ruhunu teslim eder. 

Kadının yaşadığı sıkıntı tek gelin olmak değildi ki. Gittiği yerde gördüğü baskı, eziyet, şiddet yansımıştı türkülere. Bir de canına kıyan ya da kıymak durumunda kalanlar var…  

“Kara çadır eğmeyinen 

Göğsü sedef düğmeyinen 

Adam kendini sele mi atar 

Kayınbaba döğmeyinen” türküsünde anlatılan da kayınbabasından şiddet gören kadının kendini derin sulara bırakmasını anlatır. 

Üzerinde söz sahibi olan çoktur kadının. Nasıl davranacağını başkaları belirler. Eve bakar, çocuk doğurur, tarlada çalışır, yemek yapar gibi sayamayacağımız görevleri çizilmiştir bile. Köy hayatına alışık olmayan kadın, sevdası için yuvasını kurar da, baba evine gidemeyeceği için de söyler türküsünü…  

“Sabahtan kalktım ki ezan sesi var 

Ezan sesi değil burçak yası var 

Bakın şu adamın kaç tarlası var 

Aman kızlar ne zorumuş burçak yolması 

Burçak tarlasında gelin olması” 

Savaşlar, kayıplar… savaşlarda en çok ağlayandır kadın. Gidenlerin ardından ağıt yakanlar, barış için direnen kadınlardır aslında. Bir Azerbaycan ezgisinde,  

“Ben anayım bu sesimde 

Yerin göğün derdi var 

Sulha gelin ey insanlar 

Yoksa dünya mahvolur” 

Eğitim hayatı engellenen, başlık parası nedeniyle zorla evlendirilen kadının dramını da, 

“Kara kara kazanlar 

Kara yazı yazanlar 

Cennet yüzü görmesin oy  

Aramızı bozanlar” türküsü dile getirir. 

Ahh ahh 

Geçmişten günümüze hâlâ devam eden bir de başlık parası uğruna satılan ergenlik çağına henüz yeni girmiş kızın türküsü de var. 

“Ağ elime mor kınalar yakdılar 

Gaderim yok gurbet ele saldılar 

On iki yaşımda gelin etdiler 

Ağlar ağlar gözyaşımı silerim of of 

Boğazım düğüm düğüm oldu. Bunları yaşamak nasıl zorsa size anlatmak da bir hayli güç oluyor. Açın kulaklarınızı daha bitmedi. Ama zamanı geldiğinde güzel biten hikâyelerini de anlatacağım. Devam edelim. 

Yine tanıdık gelen bir durum daha. Çocuk doğuramadığı için kocası tarafından üzerine kuma alınmak istenen kadın. Ayrıca o kumayı bulma görevi ise zorla kadına verilir. Buna dayanamayan kadın evden kaçar ve kendini yollara vurur. Çıldıran kadın kucağına çocuk yerine koyduğu taşa sığınır ve evliya gibi dolaşır. 

“Ak taş diye belediğim 

Tülbendime doladığım 

Tanrıdan dilek dilediğim 

Mevlam şu taşa bir can ver” 

Yörük aşiretinin kızı olan Feraye, misafir olduğu yörenin beyiyle birbirlerini beğenir. Kızın büyük abisi bu evliliğe karşı çıkar. Üstüne üstelik Feraye’yi aile namusuna gölge düşürmekle suçlar. Baskıdan bunalan Feraye evden kaçar ve dağlara çıkar. Kendisini takip eden abisi tarafından öldürülür. Türküsü de adını taşır, günümüze gelir. 

“Ferayedir benim adım 

Ferayedir yar yandım aman esmer yarime 

Yandım aman Feraye” 

Ben de yeri ayrı olan da bir türkü var. Her o türküyü duyduğumda şehit edilen öğretmenimiz aklıma gelir. İçim titrer. Onun sesini o türkü de öyle derinden duyarım da bizi duyan olur mu bilmem. PKK’lı teröristler tarafından şehit edilen öğretmenimiz Şenay Aybüke Yalçın… Onun sesinden yürekleri yakan türkümüz eşlik etsin. 

Magusa limanı limandır liman aman aman 

Beni öldürende yoktur din iman” 

Ardından vatan görevleri için çalışan ama PKK tarafından öldürülen, şehit olan Şerife Özden ve Nefise Özsoy… Acının üzerini iyice yakan an ise Şerife Özden’in karnındaki bebeğiyle şehit olması.  Beraber görev yapan iki yoldaşın sesinden de dinleyelim yüreğimizi dağlayan türkümüzü.  

Taş bassın yerime dedi gönlüne, gönlüne… 

Vay ben ölem atın, toprak üstüme… 

Hâlâ günümüzde devam eden, daha geçenlerde yaşanan Başak Cengiz cinayeti. Kadının cinayete gitmesinden, bir canın kaybından ziyade nasıl öldürüldüğünün gündemde dolaştığı durum. Hep bir neden bulur erkek… Bence, kadının korunması değil ihtiyacı olan şey… Bir erkeğin korunması kadını hayatta tutacak bir etken. 

Biz kadınlar ne mi istiyoruz. Dinleyin… 

“Yürüyoruz, yürüyoruz günün aydınlığında 

Fabrika bacalarına, yoksul mutfaklara 

Çarpıyor sesimiz, ulaşıyor insanlar 

Ekmek ve gül… istiyoruz! 

En zorlu iş en ağır emek 

Doğuştan mezara dek 

Böyle sürsün istemiyoruz… 

Yaşamak için ekmek 

Ruhumuz için gül… istiyoruz! 

Yazar

Özge Yıldız

Yorum Yap

Kayıt olmadan yorum yapabilirsiniz.




Benzer Yazılar